Etiket: Asya

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi ve Keneler

Kene (Ixodoidea), eklem bacaklıların örümceğimsiler (Arachnida) sınıfından kan emici ve gözsüz bir dış parazittir. özellikle göçmen kuşlarla hastalıkları yayıldıkları bilinmektedir. İnsan, koyun, köpek, kedi, deve gibi canlıların derilerine yapışarak kanlarını emer. “Asıl kene” olarak bilinir.

Ayrı eşeylidir ve yumurta ile çoğalır. Dişi yumurtalarını yaprak, çöp veya hayvan kılları arasına bırakır. Gelişimlerinde metamorfoz vardır. Yumurtalarından üç çift bacaklı larvalar çıkar. Bunlar bir pupa devresi geçirerek 8 bacaklı nimfalara (tam gelişmemiş yavrular) dönüşürler. Nimfalar da bir pupa safhası geçirdikten sonra ergin hale gelirler. Larva ve nimfalar genellikle kertenkeleler üzerinde, erginler ise insan, koyun, sığır, köpek gibi memeliler üzerinde parazit yaşarlar.

Kene

Vücutları başla kaynaşmış bir göğüs ve torba biçimli dişi 11-12 mm’ye kadar sişer. Erginlerinde dört çift bacak bulunur. Bacakların uçlarında çengeller ve vantuzlar vardır. Deriye rahatça yapışarak hortumlarıyla kan emerler. İyice şiştikten sonra kendilerini yere atarak konaklarından uzaklaşır, ot veya ağaçlara tırmanırlar. Ön ayaklarının uçları dokunma ve koku alma için özelleşmiştir. Ormanlarda bulunduğu ağacın altından bir hayvan geçtiği takdirde üzerine düşüp derisine yapışır ve etine hortumunu sokarak kanını emer. İlk iki bacak çifti öne, son iki çifti geriye yönelmiştir. Bugün 889 kene türü bilinmektedir. Kenelerin hepsi zararlı, parazit ve kör değildir. Sığır ve köpek kene türleri gözlüdür. İnsan ve ehil hayvanlarda parazit yaşayanlar çeşitli hastalık mikroplarını bulaştırdıklarından sağlık bakımından zararlıdır ve birçok bakteri de üretmektedir.

Keneler, örümcekgiller ailesinden olup, büyüklükleri 1mm ile 5mm arasındadır. Daha çok bahar ve yaz aylarında aktif haldedirler. Kırmızı-kahverengi, yassı ve oval, kan emici parazitlerdir. Genellikle insan ve hayvan kanından beslenirler.

İnsanlara ve hayvanlara hastalık yayma hususunda meşhurdurlar. Kan emme potansiyeli vücutlarının 100 ile 200 katı arasında olabilir. Yavrularında altı bacak, yetişkinlerinde 8 bacak vardır. Kenelerin kafalarında delme ve emme organları bulunmaktadır. Kenenin ilk iki bacağında duyu organları bulunur. Bu bacaklarla kurbanlarına tutunurlar. Solunumlarını son iki bacaklarla yaparlar. Üreme organları alt karın bölgesinde bulunur.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi

Kırım-Kongo kanamalı ateşi, Afrika, Asya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde görülen öldürücü bir viral hastalıktır. Bunyaviridae ailesinden Nairovirus türü içinde yer alan virüsün yol açtığı bu hastalık %3-30 oranında ölümle neticeleniyor. Bu virüsler, zarflı ve tek iplikçikli RNA parçacığından oluşuyor. Nairovirus’lerin 34 türü bulunuyor ve bunların sadece 3′ü insanlarda hastalığa yol açıyor. Virüsler, duyarlı hücreler üzerindeki alıcılara tutunuyor ve hücre içerisine alınıyorlar. Genetik yapısındaki farklılıklara göre virüs 8 alt gruba ayrılıyor. Türkiye’de elde edilen virüsler, Rus ve Balkan virüs gruplarına %99 benzerlik gösteriyor.

Kırım-Kongo kanamalı ateşini insanlara keneler taşıyor. Hyalomma türünden keneler, özellikle de H. Marginatum marginatum, hastalığın taşınmasında oldukça etkili. Dünya genelinde hastalığın görüldüğü bölgelerle bu kene türünün yaşam alanları örtüşüyor. Virüs taşıyan kenelerin ısırması sonucunda veya hastalığa yakalanmış insanlarla temasa bağlı olarak hastalık bulaşabiliyor. Bugüne kadar, virüsle temas eden veya taşıyan hiçbir hayvanda hastalık tespit edilebilmiş değildir. Keneleri taşıma olasılığı yüksek olan tavşan ve yaban domuzu sayısının çoğalması o bölgede hastalığın artmasına yol açabiliyor. Son yıllarda, hastalığı uzak ülkelere taşıyabilme özelliğine sahip olan göçmen kuşlar üzerinde araştırmalar yapılıyor. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi virüsüne ek olarak Bunyaviridae ailesinden Rift Vadisi Ateşi ve Hanta virüsleri biyoterörizm ajanları arasında sayılıyor. Hastalığın çok geniş bir coğrafi alanda görülebilmesi, yüksek ölüm riski ve virüsün biyoterorizm ajanı olarak kullanılabilme özelliği nedeniyle bu hastalık oldukça önemli bir sağlık sorunu kabul ediliyor.

Kene

İlk olarak 12. yüzyılda Tacikistan’da belirtileri görülen bu hastalığın klinik olarak tanımlanması 2. Dünya Savaşı sırasında Kırım’a giden 200 Rus askerinde görüldükten sonra yapışmış. Virüs, 1967 yılında yenidoğan farelerden elde edildi. Ülkemizde ilk olarak 2002 yılında görülen bu hastalık 500′den fazla kişide tespit edildi ve bunların 26’sı kaybedildi. Bu vakaların neredeyse %90′ını, aktif çalışma yaşında olan, kene ısırığına maruz kalan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kişiler oluşturuyor. Hastalıktan ikinci sırada etkilenen grup ise sağlık çalışanları. Bu nedenle, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi olan hastalarla temas ederken mutlaka eldiven, uzun önlük, maske ve gözlük kullanılması öneriliyor. Hastalığın hava yoluyla geçtiğine ait henüz kesin bir kanıt bulunmuyor. Bu virüs sadece insanlarda hastalığa yol açıyor. Bağışıklık sistemi ve damar hücrelerine saldıran virüsler, kendilerine karşı antikor salgılanmasını engelliyor ve damar hücrelerinde hasara yol açıyor. Virüsle temas eden her beş kişiden birinde hastalık görülüyor.

Kenenin ısırması ile hastalık gelişmesi arasındaki süre, yani “kuluçka” dönemi 3-7 gün arasında. Kuluçka döneminden sonra, 41°C’ye kadar yükselen ani ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, baş dönmesi hastalığın ilk belirtileri. Ateş ortalama 4-5 gün sürüyor ve bu belirtilere ek olarak ishal, bulantı ve kusma görülüyor. Yüz, boyun ve göğüste kızarıklık, göz iltihapları da diğer belirtiler arasında sayılıyor. Genellikle 1-7 gün süren bu dönemden kanamalı dönem başlıyor. Kanama, büyük çoğunlukla hastalığın başlamasından sonraki 5-7 gün içerisinde gelişiyor. Kanamanın şiddetine göre ciltte küçük nokta tarzındaki kızarıklıklar veya büyük morluklar görülüyor. Ağız içerisi, dişeti ve dudak kanamasının görüldüğü diğer yerler. Kanama en sık olarak sindirim sistemi, cinsel organlar, idrar yolları ve solunum yollarında oluyor. Dışkıda, idrarda veya balgamda kan görülmesi sık karşılaşılan bulgular arasında. Hastalığın son dönemi, yani “konvelesan” dönem, hastalığın görülmesinden 10-20 gün sonra başlıyor. Bu dönemde kalp ritminde değişim, geçici saç dökülmesi, solunum güçlüğü, görmede güçlük, işitme ve hafıza kaybı görülebiliyor.

Kırım-Kongo kanamalı ateşinde en belirgin laboratuvar bulgusu, trombosit sayısının düşmesi. Pıhtılaşmayı sağlayan trombositler önemli ölçüde azalıyor ve kanamalara yol açıyor. Beyaz kan hücrelerinin sayısı azalıyor ve AST, ALT gibi karaciğer enzimleri yükseliyor. Bu kan değerlerinde normale göre aşırı sapmalar, hastalığın kötü gidişine işaret ediyor. Eğer hastalık ölümle neticelenmezse, tam kan sayımı ve biyokimya testleri dahil olmak üzere tüm laboratuvar testleri yaklaşık 5-9 günde normal sınırlara dönüyor.

Hastalığın erken teşhis ve tedavisi, özellikle yayılımın önlenmesi için oldukça gerekli. Kene ısırma öyküsü olan veya hastalığın sık görüldüğü kırsal bölgelerden gelen kişilerde ateş ve kas ağrıları varsa Kırım-Kongo kanamalı ateşinden şüpheleniliyor. Tabi, her kanaması veya ateşi olan kişiler bu hastalığa yakalanmış anlamına gelmiyor.

Hastalık kısa seyirli olduğu için bu tür şikayetlere uzun süredir sahip olan kişilerde başka hastalıkları da akla getirmek gerekiyor. Kanda düşük trombosit ve akyuvar sayısı, yükselmiş karaciğer enzim düzeyleri teşhisi destekleyen laboratuvar bulguları arasında. Virüse karşı vücudun geliştirdiği IgM ve IgG antikorları hastalığın başlamasından 7 gün sonra ELISA ve IFA testleriyle saptanabiliyor. Hastalığın en kesin ve hızlı teşhisi ise “ters transkriptaz-polimeraz zincir reaksiyonu” (RT-PCR) yöntemi ile mümkün oluyor. Bu yöntem son derece özgün, duyarı ve hızlı sonuç veriyor.

Kırım-Kongo kanamalı ateşinde esas olarak destekleyici tedaviler uygulanıyor. Destekleyici tedavide, hastaya trombosit, taze donmuş plazma ve alyuvar solüsyonları veriliyor. Bu tedavinin sonuçları günde bir ya da iki kez tam kan sayımı yapılarak takip ediliyor. Olası kanama odaklarını gözlem altına almak, ülser hastalarına anti-ülser tedavisine başlamak ve kanamaların önlenmesi gibi koruyucu önlemlerin alınması da gerekiyor. Kişinin sıvı ve elektrolit dengesini gözetim altına almak ve korumak destekleyici tedavinin diğer hedeflerinden birisi.

Etki mekanizması tam olarak bilinmese de “ribavirin“, Kırım-Kongo kanamalı ateşinde halen kullanılabilecek tek anti-viral ilaç. Yeni ilaç adaylarından ribamidin ise ribavirinden 4,5-8 kat daha az etkili. Fareler üzerinde yapılan araştırmalar, ribavirin tedavisinin ölüm oranını önemli ölçüde azalttığı ve yaşam süresini uzattığını gösteriyor. İnsanlarda bu ilacın etkinliği tam olarak bilinmese de hastalığın teşhisi kesin olarak konulursa ilaca başlanması gerekebiliyor. Hafif seyreden vakalarda ribavirin önerilmiyor. Ancak, ağır seyirli vakalarda ilaç tedavisinin derhal başlatılması ve 10 gün süresince devam edilmesi öneriliyor. Bu hastalarda henüz ribavirine bağlı yan etki görülmüyor. İlacın gebelerde kullanımı ise sakıncalı. Son yıllarda, vücutta interferon üretimini arttıran ve “MxA” olarak tanımlanan bir ilaç üzerinde çalışmalar yapılıyor. Bu ilacın virüste RNA sentezini engellediği belirtiliyor. Kırım-Kongo kanamalı ateşine karşı geliştirilmiş etkin bir aşı henüz piyasada bulunmuyor. Hastalığın yayılmasının önlenmesi ve erken teşhis Kırım-Kongo kanamalı ateşi ile mücadelenin temel unsurlarını oluşturuyor.

Kenenin Çıkarılması

Kan emen bir keneyi deriden bilgisizce söküp atmak hastalık bulaşma riskini artırdığından oldukça tehlikelidir. Çünkü çıkarılmaya çalışılan kene tepki olarak midesinde bulunan, mikrop ve bakterilerle dolu kanı tekrar geriye boşaltır.Cımbız, pens veya naylon ip yardımıyla deriye en yakın kısımdaki başından sıkıca tutularak dik olarak deriden çekilerek uzaklaştırılır.

Kene

Keneleri mümkünse kendiniz çıkarmaya çalışmayın ve en kısa sürede uzman bir sağlık görevlisi tarafından çıkarılmasını sağlayın. Yalnızca birkaç saat içinde ulaşabileceğiniz yakınlıkta bir sağlık merkezi yoksa, keneyi T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen yöntemlerle kendiniz çıkarmayı tercih edin.

  1. Kenenin üzerine hiçbir şekilde kimyasal madde dökmeyin, bunu yaparsanız kene rahatsız olup sizi bırakabilir fakat bu esnada emdiği kanın bir kısmını kusar, midesinden gelen tehlikeli virüs ve mikroplar vucudunuza bulaşır.
  2. Ucu ince bir cımbız yardımıyla, kenenin vucudunuza en yakın noktasından(kan emdiği hortum) nazikce ve sağlam bir şekilde kavrayın.
  3. Sakın kenenin vucuduna dokunmayın, bu emdiği kanı geri boşaltmasına yol açar
  4. Kene çıktıktan sonra ısırılan yeri alkol, yoksa sabun ile temizleyin.
  5. Keneyi uygun bir şekilde saklayın. Gerekirse tanımlama için gerekli olabilir. Keneyi öldürmek için ezmeyin, patlamasına neden olabilir.
  6. En yakın zamanda bir sağlık kuruluşundan yardım isteyin, kontrol yaptırın.

[Kaynak: wikipedia]

İstanbul’un Fethi

İstanbul, Asya ile Avrupa kıtaları arasında yer alan doğal güzellikleriyle ünlü bir kenttir. Tarihi M.Ö. yedinci yüzyıla kadar uzanır. Şehir, M.Ö. 657 yılında Megaralılar tarafından kurulmuştur. Devletin Byzas adlı komutanının adından dolayı şehre, Byzantion adı verilmişi. M.Ö. altıncı yüzyılda Perelerin eline geçen Byzantion için, Atinalılar ve Ispartalılar da savaşmış. M.Ö. dördüncü yüzyılda İskender tarafından fethedilen şehir M.Ö. üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından alınmış. M.Ö. 330 yılında İmparatorluğun başkenti olan Byzantion’a, bu kez de Konstantinapolis adı verilir. M.Ö. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Konstantinapolis, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur.

Stratejik önemi ve tabi güzellikleriyle herkesin dikkatini çeken şehir, Gotlar, Ostrogotlar ve Bulgarlar tarafından defalarca kuşatıldı, fakat alınamadı. Bu yoğun saldırılar üzerine, İmparator Anastasiyanus, Silivri’den başlayarak Karadeniz’e kadar uzayan surları yaptırdı. Buna karşın saldırılar devam etti. M.S. 7. ve 8. yüzyıllarda Araplar tarafından da kuşatıldı. Fakat bu kuşatmalar da sonuçsuz kaldı.

Fetih

1203 yılında Haçlı orduları tarafından zapt edilerek 1261 yılına kadar Haçlıların elinde kaldı. Bu tarihten sonra tekrar Bizanslıların eline geçti.

1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti, yavaş yavaş büyüyerek gelişti. Anadolu ve Rumeli’de genişlemeye devam etti. Anadolu ve Rumeli’deki topraklarımızın arasında kalan Bizans, mutlaka alınmalıydı. Bu amaçla şehir, Osmanlılar tarafından birkaç defa kuşatıldı. Ama alınamadı.

İstanbul’un Fethi ya da Avrupa kaynaklarına göre Konstantinopolis’in Düşüşü, Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i kuşatmasının ardından gerçekleşmiş bir fetihtir. Bizans İmparatorluğu ordusunun başında bulunan isim ise XI. Konstantin Palaiologos idi. Kuşatma Osmanlı’nın kesin zaferiyle son bulmuş ve Jülyen takvimine göre 5 Nisan 1453 tarihinden 29 Mayıs 1453′e kadar sürmüştür. Bu Fetih önceden yaklaşık 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu’nun siyasal bağımsızlığının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Fetih

Fatih Sultan Mehmed Osmanlı tahtına geçmesinin ardından İstanbul’a ve Çanakkale Boğazı çevresindeki Bizans kalelerine sürekli baskı yapmıştır. 5 Nisan’da İstanbul’un fetih harekatını başlatmak üzere sayısı 80,000 ila 200,000 arası değişen bir orduyla İstanbul’a hareket etmiştir. Şehir 2,000′i yabancı olmak üzere toplamda 7,000 kişilik bir orduyla savunulmuştur. Kuşatma bir kısım Osmanlı kuvvetlerinin çevrede kalan Bizans kalelerini ele geçirirken ağır Osmanlı toplarının da İstanbul surlarına ateş etmesiyle başlamıştır. Bizans’ın Haliç’e zincir germesiyle Osmanlılar başta şehre girememişler bu yüzden şehri tamamen abluka altına almaya çalışmışlardır ayrıca şehre Fatih Sultan Mehmet’in bizzat gözleri önünde Avrupa’dan yardım gemileri gelmiştir. Fatih bu olaya sinirlenerek atını denize sürmüştür. Fatih bunların üzerine gemileri Haliç’e karadan yağlı kazıkların üzerinde yürütmüştür ve Bizans Osmanlı gemilerini yanan gemileriyle yok etmeye çalışsa da başarılı olamamıştır.

Fetih

Fetih

Fetih

Türklerin surlara ilk saldırıları Bizanslılara ağır kayıplar verdirmiştir ve Türklerin surların altına kazdığı lağımlar Bizanslılar tarafından yok edilmiş böylece Türkler bu plandan vazgeçmişlerdir. 22 Mayıs’ta, ay tutulması daha günler önceden İstanbul’un fethedileceğini müjdelemiştir. Birkaç gün sonra Bizans, Venedik’ten yardım gemilerinin gelmeyeceğini haber almıştır. 29 Mayıs 1453 Gecesi Osmanlı ordusu surlara taarruz etmiştir. İlk düzensiz saldırılar püskürtülmüştür. Anadolu’dan oluşturulan birliklerle yapılan ikinci Türk saldırısıyla surların Eyüp bölümüne yarıklar açmaya çalışılmıştır. Bizans’ın savunma askerleri Anadolulu akınlarını geri püskürtmüştür ve Fatih Sultan Mehmet’in seçkin Yeniçerilerine karşı direnmeye çalışmışlardır. Savaş sırasında, Ceneviz Komutanı Giovanni Giustiniani fena biçimde yaralanmış ve adamlarıyla birlikte gemilerine doğru geri çekilmişlerdir.

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

İstanbul’un Önemi

İstanbul, bölgede önemli bir siyasi güç olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmasının yanı sıra, iki kıtayı ve iki denizi birbiriyle bağlayan stratejik konumu itibariyle de önemli bir merkezdi. Bundan dolayı tarihte pek çok devletin topraklarına katmak istediği bir kara parçasıydı.

Bunun yanında İstanbul, İslam devletleri açısından farklı bir öneme haizdi. İslam peygamberi Muhammed, İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini 7. yüzyılda sahabelerine müjdelemiş ve İstanbul’u fethedecek komutan ve askerlerden övgüyle bahsetmiştir. Bu sebeple tarihe geçen İstanbul kuşatmalarının büyük çoğunluğu İslam devletleri tarafından yapılmıştır.

Daha Önceki Fetih Denemeleri

Karadeniz ile Ege’yi birbirine bağlayan deniz yolu üzerinde kurulu olan İstanbul, günümüzde olduğu gibi o zamanlar da oldukça önemli bir şehirdi. 1453 yılına kadar farklı zamanlarda, birçok farklı millet ve medeniyet tarafından defalarca kuşatılmışsa da, gerek Bizans’ın sahip olduğu Rum ateşi (grejuva), gerekse şehrin o zamanlar için aşılamaz olarak görülen surları, bu fetih hareketlerini başarısız kılmıştı. Sayıları 22 olan kuşatmalar sırayla şunlardır:

  • M.Ö. 340, Makedonya Kralı Phillippe
  • M.Ö. 194, Roma İmparatoru Septimius Severus (Başarılı olmuştur. Şehir, Romalıların hakimiyetine geçmiştir.)
  • 616, İran Hükümdarı Keyhüsrev
  • 626, İranlılar ve Avar Türkleri ortak
  • 672, Emevi Halifesi Muaviye
  • 712, Emevi Halifesi I. Yezid
  • 722, Emevi Halifesi I. Yezid (Yalnızca Galata Limanı alınmış, Arap Camii inşa ettirilmiştir.)
  • 782, Abbasiler (Kent haraca bağlanmıştır.)
  • 854, Abbasi Halifesi Mütevekkil
  • 864, Ruslar
  • 869, Abbasiler
  • 936, Ruslar
  • 959, Macarlar
  • 970, Abbasiler (Kent haraca bağlanmıştır.)
  • 1203, Latinler (Latinler, İstanbul’u 1261′e kadar ellerinde tuttular.)
  • 1302, Venedikliler
  • 1348, Cenevizliler
  • 1394-1396, Osmanlı Padişahı I. Bayezid
  • 1412, Osmanlı Şehzadesi Musa Çelebi
  • 1422, Osmanlı Padişahı II. Murat
  • 1437, Cenevizliler
  • 1453, Osmanlı Padişahı II. Mehmed (Başarılı olmuştur. Şehir, Osmanlıların hakimiyetine geçmiştir.)

Bunların yanında Atilla’nın, Vikinglerin, Bulgarların Avarların ve Gotların da kuşatma yaptığı bazı kaynaklarda geçer ama tarihleri bilinmemektedir.

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Fetih

Saldırı Hazırlıkları

Sultan II. Mehmet, Theodosius Surları’na ve şehrin su ile çevrili olmayan tek bölgesini batıdan gelebilecek saldırılardan koruyan hendeklere saldırmayı tasarladı. Ordu 6 Nisan 1453′te şehrin doğusuna yerleşti. Toplar haftalarca surları dövdü fakat yeterli gedik açamadı. Topların yeniden doldurulmaları zaman aldığı için, her atıştan sonra Bizanslılar hasarın çoğunu tamir edebiliyorlardı.

Daha sonra, yeraltı tünelleri yapıp surların altını kazarak yarma yolunu denediler. Kazıcıların çoğu, Sırp Despot’u tarafından Nvo Brdo’dan gönderilen Sırplardı ve Zağnos Paşa’nın emri altındaydılar. Lakin Bizanslılar, Johannes Grant adında, Alman olduğu söylense de muhtemelen İskoç olan bir mühendisi görevlendirdiler. Tünelleri kazdırmak için Fatih Sultan Mehmet’in Bulgar asıllı bir tünel kazıcısını (lağımcı) kaçırttığı bilinmektedir. Johannes karşı tüneller kazdırdı ve Bizans birlikleri tünellere girip Osmanlı işçilerini öldürdüler. Diğer tüneller de suyla dolduruldu. Son olarak Bizanslılar önemli bir mühendisi esir alıp işkence yaparak, sonradan yıkılan tünellerin hepsinin yerini öğrendiler.

Sultan II. Mehmet, şehrin ödemeyeceğini bildiği çok büyük vergi karşılığında ablukayı kaldırmayı önerdi. Bu da geri çevrilince, Bizanslı askerlerin kendi birlikleri tükenmeden önce bitkin düşeceğini bilerek saf güçle duvarları alt etmeyi tasarladı.

29 Mayıs sabahı saldırı başladı. Hücumun ilk dalgasını, mümkün olabildiği kadar çok Bizans askerini öldürmeye niyetli acemi askerler olan azaplar oluşturuyordu. Ayrıca Haliç’ten de baskı uygulayabilmek için gece yağlı kütükler üzerinde karadan Haliç’e taşınan gemiler, o sabah Bizans askerlerine karşı bir sürpriz unsuru olmuştu. Anadolululardan oluşan ikinci dalga, şehrin kuzeydoğusundaki, topla kısmen hasar almış Blachernae Surları’nın (okunuşu: blakernai ) bir bölümüne odaklanmıştı. Uzun süren bu çarpışmalar sonucunda Ulubatlı Hasan adındaki bir yeniçeri, surlara Osmanlı sancağını dikmiş, bununla ateşlenen Osmanlı ordusu 29 Mayıs 1453′te İstanbul’un surlarını aşmıştı.

Ancak savaş henüz bitmemişti. Hayatta kalan Bizans askerleri, Osmanlı askerleriyle sokak aralarında çarpışıyorlardı. Kısa süren bu çatışmalardan sonra Bizans ordusu yenilmiş ve Sultan II. Mehmet önderliğindeki Osmanlı ordusu İstanbul’a tamamen hâkim olmuştu.

Fetih

Fetih

İstanbul Fethinin Sonuçları

O günün dünyasındaki en önemli şehirlerden olan İstanbul’un fethi, gerek dünyada gerekse Anadolu’da birçok etki yarattı.

İç sonuçlar

  1. Anadolu ve Balkanlar arasındaki geçişlerde bir engel olan 1058 yıllık Bizans yıkılmış, arada engel kalmamıştı.
  2. Birçok kere Osmanlı şehzadelerini ve Avrupa ülkelerini kışkırtan Bizans artık bunu yapamayacaktı.
  3. Müslüman dünyasında Osmanlı Devleti daha saygın bir hale gelmişti.
  4. II. Mehmet, Fatih unvanını aldı.
  5. Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan ticaret yolları ele geçirildi.
  6. İstanbul başkent yapıldı.
  7. Osmanlı’nın yükselme dönemi başladı.

Dış sonuçlar

  1. Avrupa ve Balkan devletlerinin Osmanlı’yı Balkanlar’dan atma çabaları sonuçsuz kalmıştı.
  2. İstanbul’dan İtalya’ya kaçan sanatkârlar ve bilim adamları, Rönesans ve reform hareketlerini hızlandırmışlardı.
  3. Dünyanın en büyük imparatorluklarından olan Doğu Roma İmparatorluğu tamamen yok olmuştu.
  4. Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ başlamıştı.
  5. Ticaret yollarının birer birer Türklerin eline geçmesi Avrupalıları yeni ticaret yolları bulmaya zorladı ve coğrafi keşifler ortaya çıktı.
  6. Büyük ve kalın surların toplarla yıkılabileceğini gören Avrupa, bu yöntemi derebeylikler üzerinde denemiştir. Böylelikle küçük derebeylikler yıkılıp yerine büyük krallıklar kurulmuştur.
  7. İstanbul’dan ayrılan Bizanslı bilginler, Avrupa’da Reform hareketlerini başlatmışlardır.
  8. Osmanlıların ticaret yollarını ele geçirdikten sonra bu yollardan geçmek zorunda kalan Avrupalılar yüksek vergileri Osmanlıya ödememek için ticari yollar aradılar. Böylece Bartelmi Diaz Ümit burnunu keşfetti.

Bu fetih bir nevî Avrupa’nın (İngiltere’nin) Amerika kıtasını keşfinin yolunu açmıştır. Zirâ bu keşifle ticaret yolları kapanan Avrupalılar başka yollar bulmak zorundaydılar. Bu keşif buna bir vesile olmuştur.

[Yazı Kaynak: Wikipedia]