Etiket: Çapa

Mimar Sinan

Mimar Sinan veya Koca Mi’mâr Sinân Âğâ (Sinaneddin Yusuf – Abdulmennan oğlu Sinan) (d. 29 Mayıs 1489 Ağırnas Kayseri – ö. 9 Nisan 1588, İstanbul), Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendisi. Osmanlı padişahları I. Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan Mimar Sinan, yapıtlarıyla geçmişte ve günümüzde dünyaca tanınmıştır. En büyük başyapıtı, “ustalık eserim” dediği Selimiye Camisi‘dir.

Mimar Sinan

Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde suyolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514′te Çaldıran, 1517′de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521′de Belgrad, 1522′de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526′da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi.

1532′de Alman, 1534′de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.

Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene baş mimarlığa yükseldi.

Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.

Mimar Sinan

Bazı Eserleri

Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir.

Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O’nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır.

Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Yirmi yedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nispetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir. Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.

Mimar Sinan’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii’dir. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye’de gösterdiğini belirtmektedir.

Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklit etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diğer kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalın değildir. Kullandığı bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker. Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin, önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleştirmiştir.

Şimdiki Mimarların Örnek Alması Dileğiyle

Mimarın çok sayıdaki eserini inceleyenler, Sinan’ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler. Bu tedbirlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır. Sadece Sinan’ın eserlerinde gördüğümüz bu harç sayesinde, deprem dalgaları emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapıların yer seçimi de ilginç. Zeminin sağlamlaşması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış dayanak duvarları inşa ettirmiş. Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.

Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmış. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmıştır. Buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur. İşte Sinan’ın eserlerini inceleyen ve birçoğunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpınar’ın söyledikleri:

Karşılaştığım bir özellikten dolayı gözlerime inanamadım. Sinan’ın eserlerinde en ufak bir çıktı ve desen dahi tesadüf değil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiş. Çünkü yapıyı her şeyi ile bir bütün olarak ele almış. Bütün ölçülerini ebcet hesabına göre yapmış ve bir ana temayı temel almış. Ölçülerini asal sayıya göre yapmış ve onun katlarını temel almış. İlmini din ile bütünleştirip mükemmel eserler ortaya koymuş. Örneğin Sinan Kur’an-ı Kerim’de geçen “Biz dağları yeryüzüne çivi gibi gömdük…” ayetinden etkilenerek yapılarının yeraltındaki kısmını ona göre inşa etmiş. Yapıları hislerine göre değil, matematiksel olarak oluşturmuş. Bugünün teknolojisi bile Sinan’ın yapmış olduğu bazı uygulamaları çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarının bir başka benzeri daha yok. Ama bunların hepsi estetik sağladığı gibi yapının sağlamlığını da pekiştirmiştir.

Mimar Sinan Türbesi

Süleymaniye Camii’nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır. Önde som mermerden yapılmış bir sebil görülmektedir. Sebilin arkasındaki ufak mezarlıkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan’ın mezarı bulunmaktadır. Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır. 1933 yılında Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünür.

Mimar Sinan’ın Eserleri

Mimar Sinan 92 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane) 5 suyolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 tane de hamam olmak üzere 375 eser vermiştir.

Camiler

  1. İstanbul Süleymâniye Câmii
  2. İstanbul Şehzâdebaşı Câmii
  3. Haseki Camii
  4. Mihrimah Sultan Camii (Edirnekapı)
  5. Mihrimah Sultan Câmii (Üsküdar)
  6. Rüstem Paşa Câmii (Tahtakale)
  7. Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Kadırga Limanı)
  8. Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Azapkapısı)
  9. Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Büyükçekmece)
  10. Odabaşı Câmii (Yenikapı)
  11. Hamâmî Hâtun Câmii (Sulumanastır)
  12. Ferruh Kethüdâ Câmii (Balat Kapısı içi)
  13. Kara Camii (Sofya)
  14. Kazasker İvaz Efendi Camii
  15. Kılıç Ali Paşa Camii (Tophane)
  16. Ahî Çelebi Câmii (İzmir İskelesi yakını)
  17. Ebü’l-Fazl Câmii (Tophâne üstü)
  18. Sinan Paşa Camii (Beşiktaş’ta)
  19. Eski Vâlide Câmii (Üsküdar)
  20. Ferhad Paşa Câmii (Çatalca)
  21. Drağman Yunus Camii
  22. Gazi Ahmet Paşa Camii
  23. Hadım İbrahim Paşa Camii
  24. Abdurrahman Paşa Camii (Kastamonu, Tosya)
  25. Molla Çelebi Camii
  26. Nişancı Paşa Çelebi Câmii (Kiremitlik)
  27. Piyale Paşa Camii
  28. Rüstem Paşa Câmii (Tahtakale)
  29. Selimiye Camii (Edirne)
  30. Zâl Mahmûd Paşa Câmii (Eyüp)
  31. Çavuşbaşı Camii (Sütlüce)
  32. İskender Paşa Câmii (Kanlıca)
  33. Şah Sultan Camii (Eyüp)
  34. Şehzade Camii (Şehzadebaşı)
  35. Şehzâde Cihangir Câmii (Tophâne)
  36. Şemsi Ahmed Paşa Câmii (Üsküdar)
  37. Osman Şah Vâlidesi Câmii (Aksaray)
  38. Sultan Bâyezîd Kızı Câmii (Yenibahçe)
  39. Ahmed Paşa Câmii (Topkapı)
  40. Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Hafsa, Trakya)
  41. Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Burgaz)
  42. İbrâhim Paşa Câmii (Silivrikapı)
  43. Bâli Paşa Câmii (Hüsrev Paşa Türbesi yakın)
  44. Hacı Evhad Câmii (Yedikule yakını)
  45. Kazasker Abdurrahmân Çelebi Câmii (Molla Gürânî)
  46. Mahmûd Ağa Câmii (Ahırkapı yakını)
  47. Hoca Hüsrev Câmii (Kocamustafa Paşa)
  48. Defterdar Süleymân Çelebi Câmii (Üsküplü Çeşmesi yakını)
  49. Yunus Bey Câmii (Balat’ta)
  50. Hürrem Çavuş Câmii (Yenibahçe yakını)
  51. Sinan Ağa Câmii (Kâdı Çeşmesi yakını)
  52. Süleymân Subaşı Câmii (Unkapanı)
  53. Kasım Paşa Câmii (Tersâne yakını)
  54. Muhiddin Çelebi Câmii (Tophâne)
  55. Molla Çelebi Câmii (Tophâne Beşiktaş arası)
  56. Çoban Mustafa Paşa Câmii (Gebze)
  57. Pertev Paşa Câmii (İzmit)
  58. Rüstem Paşa Câmii (Sapanca)
  59. Rüstem Paşa Câmii (Samanlı)
  60. Rüstem Paşa Câmii (Bolvadin)
  61. Rüstem Paşa Câmii (Rodoscuk’ta)
  62. Mustafa Paşa Câmii (Bolu)
  63. Ferhad Paşa Câmii (Bolu)
  64. Mehmed Bey Câmii (İzmit)
  65. Osman Paşa Câmii (Kayseri)
  66. Hacı Paşa Câmii (Kayseri)
  67. Cenâbî Ahmed Paşa Câmii (Ankara)
  68. Lala Mustafa Paşa Câmii (Erzurum)
  69. Sultan Alâeddin Selçûkî Câmiinin (Çorum) yenilenmesi
  70. Abdüsselâm Câmiinin (İzmit)yenilenmesi
  71. Kiliseden dönme Eski Câminin (İznik) Sultan Süleymân tarafından yeniden yaptırılması,
  72. Hüsreviye (Hüsrev Paşa)Câmii (Haleb)
  73. Sultan Murâd Câmii (Manisa)
  74. Orhan Câmiinin (Kütahya)yenilenmesi
  75. Kâbe-i şerîfin kubbelerinin tâmiri
  76. Hüseyin Paşa Câmii (Kütahya)
  77. Sultan Selim Câmii (Karapınar)
  78. Sultan Süleymân Câmii (Şam, Gök Meyda)
  79. Taşlık Câmii (Mahmûd Paşa için, Edirne)
  80. Defterdar Mustafa Çelebi Câmii (Edirne)
  81. Haseki Sultan Câmii (Edirne, Mustafa Paşa Köprüsü başı)
  82. Cedid Ali Paşa Câmii (Babaeski)
  83. Semiz Ali Paşa Câmii (Ereğli)
  84. Bosnalı Mehmed Paşa Câmii (Sofya)
  85. Sofu Mehmed Paşa Câmii (Hersek)
  86. Maktul Mustafa Paşa Câmii (Budin)
  87. Firdevs Bey Câmii (Isparta)
  88. Memi Kethudâ Câmii (Ulaşlı)
  89. Tatar Han Câmii (Kırım, Gözleve)
  90. Vezir Osman Paşa Câmii (Tırhala)
  91. Rüstem Kethüdâsı Mehmed Bey Câmii (Tırhala)
  92. Mesih Mehmed Paşa Câmii (Yenibahçe)

Medreseler

  1. Sultan Süleymân Medresesi (Mekke)
  2. Süleymâniye Medreseleri (İstanbul)
  3. Yavuz Sultan Selim Medresesi (Halıcılar Köşkü)
  4. Sultan Selim Medresesi (Edirne)
  5. Sultan Süleymân Medresesi (Çorlu)
  6. Şehzâde Sultan Mehmed Medresesi (İstanbul)
  7. Haseki Sultan Medresesi (Avratpazarı)
  8. Vâlide Sultan Medresesi (Üsküdar)
  9. Kahriye Medresesi (Sultan Selim yakını)
  10. Mihrimah Sultan Medresesi (Üsküdar)
  11. Mihrimah Sultan Medresesi (Edirnekapı)
  12. Mehmed Paşa Medresesi (Kadırga)
  13. Mehmed Paşa Medresesi (Eyüp)
  14. Osman Şah Vâlidesi Medresesi (Aksaray yakını)
  15. Rüstem Paşa Medresesi (İstanbul)
  16. Ali Paşa Medresesi (İstanbul)
  17. Ahmed Paşa Medresesi (Topkapı)
  18. Sofu Mehmed Paşa Medresesi (İstanbul)
  19. İbrâhim Paşa Medresesi (İstanbul)
  20. Sinân Paşa Medresesi (Beşiktaş’ta)
  21. İskender Paşa Medresesi (Kanlıca)
  22. Kasım Paşa Medresesi
  23. Ali Paşa Medresesi (Babaeski)
  24. Mısırlı Mustafa Paşa Medresesi (Gebze)
  25. Ahmed Paşa Medresesi (İzmit)
  26. İbrâhim Paşa Medresesi (Îsâ Kapısı)
  27. Şemsi Ahmed Paşa Medresesi (Üsküdar)
  28. Kapı Ağası Mahmûd Ağa Medresesi (Ahırkapı)
  29. Kapıağası Câfer Ağa Medresesi (Soğukkuyu)
  30. Ahmed Ağa Medresesi (Çapa)
  31. Hâmid Efendi Medresesi (Filyokuşu)
  32. Mâlûl Emir Efendi Medresesi (Karagümrük)
  33. Ümm-i Veled Medresesi (Karagümrük)
  34. Üçbaş Medresesi (Karagümrük)
  35. Kazasker Perviz Efendi Medresesi (Fâtih)
  36. Hâcegizâde Medresesi (Fâtih)
  37. Ağazâde Medresesi (İstanbul)
  38. Yahya Efendi Medresesi (Beşiktaş’ta)
  39. Defterdar Abdüsselâm Bey Medresesi (Küçükçekmece)
  40. Tûtî Kâdı Medresesi (Fâtih)
  41. Hakîm Mehmed Çelebi Medresesi (Küçükkaraman)
  42. Hüseyin Çelebi Medresesi (Çarşamba)
  43. Şahkulu Medresesi (İstanbul)
  44. Emin Sinân Efendi Medresesi (Küçükpazar)
  45. Yunus Bey Medresesi (Draman)
  46. Karcı Süleyman Bey Medresesi
  47. Hâcce Hâtun Medresesi (Üsküdür)
  48. Defterdar Şerifezâde Medresesi (Kâdıçeşmesi)
  49. Kâdı Hakîm Çelebi Medresesi (Küçükkaraman)
  50. Kirmasti Medresesi
  51. Sekban Ali Bey Medresesi (Karagümrük)
  52. Nişancı MehmedBey Medresesi (Altımermer)
  53. Kethüdâ Hüseyin Çelebi Medresesi (SultanSelim)
  54. Gülfem Hâtun Medresesi (Üsküdar)
  55. Hüsrev Kethüdâ Medresesi (Ankara)
  56. Mehmed Ağa Medresesi (Çatalçeşme)

Külliyeler

  1. Haseki Külliyesi
  2. Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi

Dârülkurrâlar

  1. Sultan Süleyman Han Dârülkurrâası (İstanbul)
  2. Vâlide Sultan Dârülkurrâsı (Üsküdar)
  3. Hüsrev Kethüdâ Dârülkurrâsı (İstanbul)
  4. Mehmed Paşa Dârülkurrâsı (Eyüp)
  5. Müftü Sa’di Çelebi Dârülkurrâsı (Küçükkaraman)
  6. Sokullu Mehmed Paşa Dârülkurrâsı (Eyüp)
  7. Kâdızâde Efendi Dârülkurrâsı (Fâtih)

Türbeler

  1. Yahya Efendi Türbesi (Beşiktaş’ta)
  2. Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi (Beşiktaş’ta)
  3. Arap Ahmed Paşa Türbesi (Fındıklı)
  4. Sultan Süleymân Türbesi (Süleymaniye)
  5. Şehzâde Sultan Mehmed Türbesi (Şehzâdebaşı)
  6. Sultan Selim Türbesi (Ayasofya civârı)
  7. Hüsrev Paşa Türbesi (Yenibahçe)
  8. Şehzâdeler Türbesi (Ayasofya)
  9. Vezir-i âzam Rüstem Paşa Türbesi (Şehzâde Türbesi yakını)
  10. Ahmed Paşa Türbesi (Eyüp)
  11. Mehmed Paşa Türbesi (Topkapı)
  12. Çocukları için inşâ ettiği türbe
  13. Siyavuş Paşa Türbesi (Eyüp)
  14. Siyavuş Paşanın çocukları için yapılan türbe (Eyüp)
  15. Zâl Mahmûd Paşa Türbesi (Eyüp)
  16. Şemsi Ahmed Paşa Türbesi (Üsküdar)
  17. Kılıç Ali Paşa Türbesi (Tophâne)
  18. Pertev Paşa Türbesi (Eyüp)
  19. Şâh-ı Hûban Türbesi (Üsküdar)
  20. Haseki Hürrem Sultan Türbesi (Süleymaniye)

İmâretler

  1. Sultan Süleymân İmâreti (Süleymaniye)
  2. Haseki Sultan İmâreti (Mekke)
  3. Haseki Sultan İmâreti (Medîne)
  4. Mustafa Paşa Köprüsü başında bir imâret (Edirne)
  5. Sultan Selim İmâreti (Karapınar)
  6. Sultan Süleymân İmâreti (Şam)
  7. Şehzâde Sultan Mehmed İmâreti (İstanbul)
  8. Sultan Süleymân İmâreti (Çorlu)
  9. Vâlide Sultan İmâreti (Üsküdar)
  10. Mihrimah Sultan İmâreti (Üsküdar)
  11. Sultan Murâd İmâreti (Manisa)
  12. Rüstem Paşa İmâreti (Rodoscuk’ta)
  13. Rüstem Paşa İmâreti (Sapanca)
  14. Mehmed Paşa İmâreti (Burgaz)
  15. Mehmed Paşa İmâreti (Hafsa)
  16. Mustafa Paşa İmâreti (Gebze)
  17. Mehmed Paşa İmâreti (Bosna)

Dârüşşifâlar

  1. SultanSüleymân Dârüşşifâsı (Süleymaniye)
  2. Haseki Sultan Dârüşşifâsı (Haseki)
  3. Vâlide Sultan Dârüşşifâsı (Üsküdar)

Su Yolları Kemerleri

  1. Bend Kemeri (Kağıthâne)
  2. Uzun Kemer (Kemerburgaz)
  3. Mağlova Kemeri(Kemerburgaz)
  4. Gözlüce Kemer (Cebeciköy)
  5. Müderris köyü yakınındaki kemer (Kemerburgaz)
  6. Kırık Kemer

Köprüler

  1. Büyük çekmece Köprüsü,
  2. Silivri Köprüsü,
  3. Mustafa Paşa Köprüsü (Meriç)
  4. Sokullu Mehmed Paşa Köprüsü (Tekirdağ)
  5. Odabaşı Köprüsü (Halkalıpınar)
  6. Kapıağası Köprüsü (Harâmidere)
  7. Mehmed Paşa Köprüsü (Sinanlı)
  8. Vezir-i âzam Mehmed Paşa (Mostar) Köprüsü (Bosna, Vişigrad kasabası)
  9. Drina Köprüsü
  10. Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü

Kervansaraylar

  1. Kervansaray (Sultan Süleymân İmâreti yakını)
  2. Kervansaray (Büyükçekmece)
  3. Rüstem Paşa Kervansarayı (Rodosçuk’ta)
  4. Kebeciler Kervansarayı (Bitpazarı)
  5. Rüstem Paşa Kervansarayı (Galata)
  6. Ali Paşa Kervansarayı (Bursa)
  7. Ali Paşa Kervansarayı (Bitpazarı)
  8. Pertev Paşa Kervansarayı (Vefâ)
  9. Mustafa Paşa Kervansarayı (Ilgın)
  10. Rüstem Paşa Kervansarayı (Sapanca)
  11. Rüstem Paşa Kervansarayı (Samanlı)
  12. Rüstem Paşa Kervansarayı (Karışdıran)
  13. Rüstem Paşa Kervansarayı (Akbıyık’ta)
  14. Rüstem Paşa Kervansarayı (Karaman Ereğlisi)
  15. Hüsrev Kethüdâ Kervansarayı (İpsala)
  16. Mehmed Paşa Kervansarayı (Hafsa)
  17. Mehmed Paşa Kervansarayı (Burgaz)
  18. Rüstem Paşa Kervansarayı (Edirne)
  19. Ali Paşa Çarşısı ve Kervansarayı (Edirne)
  20. İbrâhim Paşa Kervansarayı (İstanbul)

Saraylar

  1. Saray-ı atîk tâmiri (Beyazıt’ta)
  2. Saray-ı cedîd-i hümâyûn tâmiri (Topkapı)
  3. Üsküdar Sarayının tâmiri (Üsküdar)
  4. Galatasarayın eski yerine yeniden inşâsı (Galatasaray)
  5. Atmeydanı Sarayının yeniden inşâsı (Atmeydanı)
  6. İbrâhim Paşa Sarayı (Atmeydanı)
  7. Yenikapı Sarayının yeniden inşâsı (Silivrikapı)
  8. Kandilli Sarayının yeniden inşâsı (Kandilli)
  9. Fenerbahçe Sarayının yeniden inşâsı (Fenerbahçe)
  10. İskender Çelebi Bahçesi Sarayının yeniden inşâsı (İstanbul şehir dışı)
  11. Halkalı Pınar Sarayının yeniden inşâsı (Halkalı)
  12. Rüstem Paşa Sarayı (Kadırga)
  13. Mehmed Paşa Sarayı (Kadırga)
  14. Mehmed Paşa Sarayı (Ayasofya yakını)
  15. Mehmed Paşa Sarayı (Üsküdar)
  16. Rüstem Paşa Sarayı (Üsküdür)
  17. Siyavuş Paşa Sarayı (İstanbul)
  18. Siyavuş Paşa Sarayı (Üsküdar)
  19. Siyavuş Paşa Sarayı (yine Üsküdar)
  20. Ali Paşa Sarayı (İstanbul)
  21. Ahmed Paşa Sarayı (Atmeydanı)
  22. Ferhad Paşa Sarayı (Bâyezîd civârı)
  23. Pertev Paşa Sarayı (Vefâ Meydanı)
  24. Sinân Paşa Sarayı (Atmeydanı)
  25. Sofu Mehmed Paşa Sarayı (Hoca Paşa)
  26. Mahmûd Ağa Sarayı (Yenibahçe)
  27. Mehmed Paşa Sarayı (Halkalı yakınında Yergöğ)
  28. Şâh-ı Hûbân Kadın Sarayı (Kasım Paşa Çeşmesi yakını)
  29. Pertev Paşa Sarayı (şehrin dışı)
  30. Ahmed Paşa Sarayı (şehrin dışı)
  31. Ahmed Paşa Sarayı (Taşra Çiftlik)
  32. Ahmed Paşa Sarayı (Eyüp)
  33. Ali Paşa Sarayı (Eyüp)
  34. Mehmed Paşa Sarayı (şehrin dışında, Rüstem Çelebi Çiftliği)
  35. Mehmed Paşa Sarayı (Bosna)
  36. Rüstem Paşa Sarayı (İskender Çelebi Çiftliği)

Mahzenler

  1. Buğday mahzeni (Galata Köşesi)
  2. Zift Mahzeni (Tersâne-i Âmirede)
  3. Ambar (sarayda)
  4. Ambar (Has Bahçe Yalısı)
  5. Mutfak ve kiler (sarayda)
  6. Mahzen (Unkapanı)
  7. İki adet ambar (Cebehâne yakını)
  8. Kurşunlu Mahzen (Tophâne)

Hamamlar

  1. Sultan Süleymân Hamamı (İstanbul)
  2. Sultan Süleymân Hamamı (Kefe)
  3. Üç Kapılı Hamam (Topkapı Sarayı)
  4. Üç Kapılı Hamam (Üsküdar Sarayı)
  5. Haseki Sultan Hamamı (Ayasofya yakını)
  6. Haseki Sultan Hamamı (Bahçekapı)
  7. Haseki Sultan Hamamı (Yahudiler içi)
  8. Vâlide Sultan Hamamı (Üsküdar)
  9. Vâlide Sultan Hamamı (Karapınar)
  10. Vâlide Sultan Hamamı (Cibâli Kapısı)
  11. Mihrimah Sultan Hamamı (Edirnekapı)
  12. Lütfi Paşa Hamamı (Yenibahçe)
  13. Mehmed Paşa Hamamı (Galata)
  14. Mehmed Paşa Hamamı (Edirne)
  15. Kocamustafa Paşa Hamamı (Yenibahçe)
  16. İbrâhim Paşa Hamamı (Silivrikapı)
  17. Kapıağası Yâkub Ağa Hamamı (Sulumanastır)
  18. Sinân Paşa Hamamı (Beşiktaş’ta)
  19. Molla Çelebi Hamamı (Fındıklı)
  20. Kaptan Ali Paşa Hamamı (Tophâne)
  21. Kaptan Ali Paşa Hamamı (Fenerkapı)
  22. Müfti Ebüssü’ûd Efendi Hamamı (Mâcuncu Çarşısı)
  23. Mîrmirân Kasım Paşa Hamamı (Hafsa)
  24. Merkez Efendi Hamamı (Yenikapı dışı)
  25. Nişancı Paşa Hamamı (Eyüp)
  26. Hüsrev Kethüdâ Hamamı (Ortaköy)
  27. Hüsrev Kethüdâ Hamamı (İzmit)
  28. Hamam (Çatalca)
  29. Rüstem Paşa Hamamı (Sapanca)
  30. Hüseyin Bey Hamamı (Kayseri)
  31. Sarı Kürz Hamamı (İstanbul)
  32. Hayreddin Paşa Hamamı (Zeyrek)
  33. Hayreddin Paşa Hamamı (Karagümrük)
  34. Yâkub Ağa Hamamı (Tophâne)
  35. Haydar Paşa Hamamı (Zeyrek)
  36. İskender Paşa Hamamı
  37. Odabaşı Behruzağa Hamamı (Şehremini)
  38. Kethüdâ Kadın Hamamı (Akbaba)
  39. Beykoz Hamamı
  40. Emir Buhârî Hamamı (Edirnekapı dışı)
  41. Hamam (Eyüp)
  42. Dere Hamamı (Eyüp)
  43. Sâlih Paşazâde Hamamı (Yeniköy)
  44. Sultan Süleymân Hamamı (Mekke)
  45. Hayreddin Paşa Hamamı (Tophâne)
  46. Hayreddin Paşa Hamamı (Kemeraltı)
  47. Rüstem Paşa Hamamı (Cibâli)
  48. Vâlide Sultan Hamamı (Üsküdar)

Mimar Sinan

Dişhekimliğinin Tarihçesi

Ferrier tarafından M.Ö.8000′lere ait insan kafatasları üzerinde yapılan araştırmalarda incelenen 2000 dişte %3, Mummery tarafından 68 kafatasında yapılan başka bir araştırmada İngiltere’de %2,94 oranlarında çürük kavitelerine rastlanmıştır. Danimarka’da taş devrine ait insanların kafataslarında %14, Fransa’da bulunan kafataslarında %1,2 dişlerde çürük kavitesi saptanmış, ayrıca alt ve üst çene kemiklerinde kist boşlukları, fistül kanal ve ağızları, dişler üzerinde diş taşları, çiğneme yüzeylerinde yenilen gıdalara bağlı aşınmalar görülmüştür. Dişlerle ilgili sorunlar insan var olalı mevcut olduğuna göre, en ilkel insanın bile diş ağrısını dindirmek, çeşitli nedenlerle kaybettiği dişlerinin yerine ilkel bir protez yapabilmek için çeşitli çareler düşünmüş ve uygulamıştır. Bu tip konularda tarihe ışık tutan en eski belgeler mağara duvarlarına resmedilmiş olan çizimlerdir. Ancak, araştırmacıların bulduğu mağara duvarlarına resmedilmiş tıpla ilgili pek çok figür içinde dişhekimliği ile ilgili bir çizim, bir anlatımla karşılaşılmamıştır.

Dişhekimliği

Bu nedenle 5000 yıllık bir süreyi kapsayan zaman dilimi içinde “Dişhekimliği nasıl doğmuş, nasıl gelişmiş” sorusunun cevabı verilememektedir. Tarih öncesine ait olan bilgilerin pek çoğu varsayımlara dayandırılmakta olup ancak son birkaç yüzyıl içinde elde edilen bilgiler gerçek ve geçerli sayılabilmiştir.

İlkçağlardan beri genel tıpla iç içe olan dişhekimliğinin gelişmesi yüzyıllar almıştır. Bağımsız bir meslek haline gelebilmesi pek çok evreden geçtikten sonra ancak 18. yüzyılda, çağdaş anlamda öğretilmeye ve uygulanmaya başlaması ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl her alanda olduğu gibi dişhekimliğinde de büyük bir teknik ve teknolojik gelişimin yaşandığı dönem olmuştur. İkinci yarısında gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl her alanda olduğu gibi dişhekimliğinde de büyük bir teknik ve teknolojik gelişimin yaşandığı dönem olmuştur. Bugünü kavramanın ancak tarihi bilmekle mümkün olabileceği düşünülürse dişhekimliği mesleği tarihini bilmenin bizlere kazandıracağı pek çok yarar olacaktır.

Dişhekimliği

Örneğin;

  • Tarihi ilaç ve tedavi yöntemlerinden çağdaş bilimin ışığında yeniden yararlanabilmek,
  • Teknik ve teknolojik gelişmeleri ve yenilikleri takip ederek meslek yaşamında başarıyı yakalamak,
  • Mesleği uygularken, olası sosyal ilişkilerde etkinlik sağlamak, meslek prestijini yüceltmek adına girişimlerde bulunabilecek alt yapıya sahip olma imkanı edebilmek,
  • Adli bilimler içinde önemi gittikçe artan Adli Dişhekimliği adına önemli bilgi tabanı oluşturmak bu yararlardan bazıları olarak sayılabilir.

Dişhekimliği

Antik Çağlar

Mayalar

M.Ö. 2500 yıllarında kurulmuş, M.S. 300-900 yıllarında kültürlerinin en yüksek noktasına ulaşmışlardır. Taş ve metalle çalışmada çok üstün olmalarına rağmen ağız sağlığı ile ilgili restoratif işleme rastlanmamıştır. Dişlerle ilgili süsleme ve çekimlerin dini ve ibadet amaçlı yaptıkları düşünülmektedir. Mayalar bu gibi nedenlerle dişlerin kesici kenarlarını eğelemişler, çoğunlukla mesial köşeyi eğeleyip distal köşeyi bırakarak özel şekiller oluşturmuşlardır. Bu işlemleri bir gurur nişanesi olarak kabilenin yaşlı kadınları yapmaktaydı. Ayrıca üst kesici dişlere ve daha az sıklıkla üst premolarlara düzgün kesilmiş taş inleyler yerleştirmişlerdir.

Aztekler

Aztekler konusunda bilgiler Bernardio de Sahagun (1492-1590) adlı keşişin araştırmalarından öğrenmekteyiz. Aztekler de Mayalar gibi dişlerine kıymetli taş inleyler uygulamışlar, ağız hastalıklarını ot ve bitkilerle tedavi ettiklerini, çürüğün sebebinin bir kurt olduğuna inandıklarını, chili adı verilen acı biberi çiğneyip kurdu öldürerek dişi tedavi edebileceklerine inandıklarını öğreniyoruz. Yaralarını saç telleriyle diktikleri, yemeklerden sonra kürdan kullandıkları, dişlerini kömür tozu ile ovup beyazlattıklarından söz edilmektedir.

İnkalar

Dini inanışları çok kuvvetli olduğu için hastalıklarını sadece rahiplere itiraf etmekle kurtulunabilen bir günah olarak bakmakta, diş çürüğü ve sallanmasından gökkuşağını sorumlu tutmakdaydılar. Çürüğü kurdun oluşturduğu fikrine bu toplumda rastlanmamaktadır. Dişlerle ilgili hastalıkların tedavisinde ise Peru balzamı adı verilen bir resinin kullanılmasını önermektedirler. Daha ağır durumlarda koterizasyon yöntemine başvuruyorlardı. Bu yöntem çürük tedavisinde de kullanılıyordu. Ağrıyı gidermek için koka bitkisi yaprakları çiğniyorlar, ağrıyan dişlerin çevrelerine kostik bir resin sürüp gevşettikten sonra çubuk yardımıyla sallanır hale getirip parmaklarını kullanarak çekiyorlardı. Süs amacıyla ön dişlere yapılan inley tarzı dolgularda altın yaprakları kaviteye döverek uyguluyor, sonra cilalıyorlardı. Puberte çağındaki gençler süs amacıyla olduğu kadar çürükten korunmak için de dişleri simsiyah olana kadar ağaç yaprakları çiğniyorlardı.

Dişhekimliği

Farklı İlkel Topluluklarda Gelenekler

İlkel toplumlar basit diş hastalıklarının tedavisi için yeni yöntemler geliştirmiş olsalar da dişlerinden bir veya birkaçını sıklıkla kabile işareti olarak ya da dini nedenlerle tahrip etmeye devam etmişlerdir. Amazonlar vadisinde yaşayan bazı Güney Amerika yerlilerinin piranalara benzemek ve vahşi bir görünüm elde etmek amacıyla anterior dişlerini törpüledikleri, Kuzey Grönland’daki Eskimo kadınlarının botlarına pençe yapabilmek amacıyla ayıbalığı derisini çiğneyerek işlenebilir hale getirdikleri, bu yüzden de dişlerinin zaman içerisinde damak seviyesine kadar aşındığı bilinmektedir.

Avusturalya’nın yaklaşık 1000 mil kuzeybatısında bulunan Mercan denizindeki Makkula adası ormanlıklarında yaşayan bazı yerli topluluklarında kadınların özel bir topluma girebilmeleri üst sağ kesici dişlerini çektirmeleriyle mümkün olmaktadır. Vietnam’ın dağlık bölgelerinde kesici dişler köpek gibi gösterdiği için ya çekiliyor yada damak hizasına kadar eğeleniyor.

Dişhekimliği

Eski Tıpta Hastalıkların Oluş Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

İlkel insanlar hastalıklara doğaüstü güçlerin ve ruhların sebep olduğu, bu kötü ruhların ve etkilerinin uzaklaştırılmasının büyücü hekim veya rahiplerin dua ve efsunlarıyla gerçekleşebileceğine inanılmıştır. Bilimsel tıp eski Yunanla birlikte doğmuştur. Tarih boyunca iki hayali patojen, Humoral Patoloji ve dişhekimliğini doğrudan ilgilendiren Diş Kurtları Teorisidir.

Humoral Patoloji; eski Yunandan sonra İslam Dünyasını ve Avrupa’yı etkileyen inanışa göre, ateş, hava, su, toprak tabakalarına karşı insanoğlunda dört sıvı bulunur. Bunlar kan, balgam, kara safra, sarı safra olup yenilip içilenler bu dört ana maddeye dönüşür denmektedir. Bu dört unsurun arasında bir dengenin bulunması ile sağlıklı olmak mümkün görülmektedir. Bu inanışa göre tedaviler; kan almak, kusturmak, vantuz çekmek, dağlamak vb.

Diş Kurtları teorisi; diş çürüğüne ve ağrısına dişe yerleşen kurtların neden olduğu, bunları öldürerek çürükten korunulabileceği inanışıdır. Tarihi çok eskilere dayanan bu teori “Legand of Worm” yani solucan efsanesi olarak adlandırılmıştır. Bununla ilgili en eski bilgiler M.Ö.1200-1100 yılları arasında Mısır’da yazılan Anastasia papirusunda kaydedilmiştir.

Dişhekimliği

Yakın Doğu Mezopotamya ve Mısır

M.Ö. 3500-3000 yılları arasında Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki verimli topraklarda ilk kez Sümerler gelişmiş bir medeniyet oluşturmuşlardır. Daha sonra bölgenin Babil ve Asurlular tarafından işgali ile üç kültür birbirine kaynaşmıştır. Bu üç kültüre ait kil tabletler üzerine yazılmış yazılar M.Ö.7. yy.da yaşamış olan Asur Kralı olan Asurbanipal tarafından Ninova’da yaptırılan bir kütüphanede toplanmıştır. O tarihlerde Babil’de dişe ne kadar önem verildiğini M.Ö.1700 yıl öncesine ait Hammurabi kanununun iki yüzüncü paragrafında “Bir kimse diğerinin dişlerini kırarsa, ceza olarak onun bu dişleri sökülür” ifadesinde görmekteyiz. Bu konuyla ilgili en eski belgeler M.Ö. 3000 yıllarında Mısır’da yaşamış olan ve o zamanki hekim ve dişhekimlerinin atası olarak kabul edilen Hesire’nin mezarından çıkarılan, tahta bir levha üzerine oyulmuş resmi ve M.Ö. 2000 yıl öncesine ait, Babil Kralı Assurbanipal’in kütüphanesinde bulunan çivi yazısı ile yazılmış bir levhadır.

Assurbanipal’in kütüphanesindeki kil tabletler arasında teşhis, tedavi ve prognoza ait pek çok bilgi çivi yazısı ile ifade edilmiştir. Diğer taraftan eski Mezopotamya’da tıp uygulayıcılarının iki sınıfta toplandığı, bunlardan birincisinin din adamlığı ve hekimlik arasında karma bir statüye sahip “Saray büyücüleri” olduğunu görüyoruz. Bunlar eğitim görmüş olup yüksek sınıfa mensup kabul edilir. Hastalarını belirli günlerde ve belirli saatlerde uyguladıkları büyülerle iyileştirmeye çalışırlardı. İkincisi ise eğitim görmeksizin pratikten yetişirlerdi. Çeşitli bitki tohumlarını kullanarak iyileştirmeye çalışırlardı. Bunlar saray büyücülerinden daha başarılıydılar.

Mısır’da ise hekimlik çalışmalarının eski krallık devrinde başladığı, zamanla uzmanlık alanlarının ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Mısır’da tıp alanında ortaya çıkan bu ihtisaslaşmayı M.Ö.5. yüzyılın büyük tarihçisi Heredot “Tıp çalışanları o şekilde bölünmüşlerdir ki her biri bir hastalığın iyileştiricisidir ve tüm ülke kimi diş, kimi göz, kimi de gizli hastalıklar üzerinde ihtisaslaşmış doktorlarla doludur” diye anlatmıştır. Zoser’in hükümdarlığı sırasında yaşamış olan ve tarihte bilinen ilk dişhekimi olarak anılan Hesire (M.Ö.2600) yapılan kazılar sırasında elde edilen bir tablette dişi tedavi eden doktorların en büyüğü olarak tarif edilmiştir. Tıbbi tedavilerle ilgili en temel dokümanlar papiruslardır. Bunlar Hearst, Edwin Smith ve George Elbers’in adları ile anılırlar. Sonuncusu Leipzig Üniversitesinde saklanmaktadır. Elbers papirusları, George Elbers tarafından Teb şehrinde bulunmuştur. Şefik Farid’in Kahire yakınlarında bulduğu altın tellerle birbirine bağlı dişlerden oluşan köprü.

M.Ö. 1550 yıl öncesine ait 21 metre boyundaki Ebers papirüsünde sallanan dişleri sabitleştiren, diş çürüklerinde kullanılan ilaçlarla, aftlar ve diş abselerinin tedavilerinden bahsedilmektedir. Edwin Smith papirusları 1862′de Edwin Smith tarafından Luxor’da bulunmuştur. 4,68m. uzunluğundadır. Her iki tarafı da yazılı olan, bilinen en eski tıbbi dokümandır. Travmatik ve cerrahi sorunlarla ilgili, sorunları çok güzel ifade eden bir yazıttır. Maksilla ve mandibula kırıkları, zigoma perforasyonları, dudak yarıklarının cerrahisinden bahsetmektedir. Ayrıca lukse olmuş mandibulayı yerine yerleştirirken ellerin nasıl kullanılacağı da anlatılmaktadır. Bu güne kadar ele geçirilen en eski protezlerin M.Ö. 500-400 yıllarında yaşamış olan Etrüsklere ait olduğu tespit edilmiştir. 3-5 mm. genişliğinde altın bantlar içine dana dişinden oyulmuş dişlerin yerleştirilmesiyle yapılan bu köprüler, Etrüsklerin altın döğmeciliği ve perçinleme sanatında da usta olduklarını gösteriyor.

Eski Mısırlılar ve İbranilerden oluşan Fenikeliler şimdiki Lübnan’da yaşamışlardır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan dişlere ait restorasyonları yapan sanatkar kuyumcular vardı. Eski Sidon şehri yakınlarında M.Ö.400 yıllarına ait, içerisinde yapay dişler ve aletler bulunan gömüt ortaya çıkarılmış, yapay dişlerin altın tellerle yandaki dişlere bağlanmış oldukları görülmüştür.

Dişhekimliği

Eski Yunan

Yunan sağlık tanrısı Esculap’ın sembolü (Asklepius) yılandı ve adına yapılan tapınaklar (Asklepion) aynı zamanda en önemli sağlık merkezleriydi. M.Ö.460-377 yılları arasında yaşayan Hippocrates Kos (İslanköy) adasında doğmuş, burada tıp okulu kurmuş deneysel yöntemlere dayalı tıp eğitimi vermeye çalışmıştır. Bu nedenle tıbbın temellerinin M.Ö.5. yüzyılda Hippokrat tarafından atıldığı, yazılı dişhekimliği tarihinin onunla başladığı söylenebilir.

Hippocrates döneminde bir hastalık incelendiği zaman yalnızca semptomların ortadan kaldırılmasına çalışılmayıp, etyolojisi de incelenirdi ve bunlara göre tedavi yapılırdı. Hippocrates’in yazılarında diş sürmeleri, hastalıkları ve tedavi metodları ile ilgili birçok bölüm vardır. İlk dişin ana rahminde oluştuğu, doğumdan sonra anne sütü ile beslenmeyle geliştiği, daimi dişlerin 7. yaş dolaylarında sürdüğü, başka bir hastalık olmazsa ömür boyu ağızda kaldıkları bilgileri ona aittir. Çürük etyolojisinde iki endojen, bir eksojen etken ileri sürmüş, diş kurdu kavramına yer vermemiştir. Dişlerin pozisyon anomalileri, 3. molar sürme komplikasyonları, diş ağrı çeşitleri, alveoler abselerde sözetmiş, ağrıyan dişler ve dişetlerinin tedavisinde koterizasyon uygulamış, diş çekiminde demirden yapılmış davyeler kullanmıştır. Meslek ahlakına çok önem vermiş, “Hippocrates Andı” yüzyıllarca hekimlere hekimlik kurallarını öğreten örnek olmuştur, halen hekimlik andı olarak kullanılmaktadır.

Dişhekimliği

Ortaçağda Bizans

Bizanslı hekim Gregorius’un yazılarından anlaşıldığına göre imparatorluk döneminde tıp ve fen bilimlerinde hiçbir ilerleme olmamış, ancak Roma uygarlığı döneminde yazılmış bazı eserler tercüme edilmiştir. Yaklaşık iki yüzyıl sonra Amids ağız ve diş hastalıkları ile ilgili geniş bilgiler içeren temel tıbbi bilgiler ansiklopedisini yazmıştır. Paul of Aegina (M.S.625-690) dişhekimliği ile ilgili yazdığı kitapta diş cerrahisi ile ilgili bilgiler vermiş, komşu dişlerden yüksek olan dişlerin seviyelenmesi tekniklerini anlatmış, diş taşlarının aletlerle temizlenmesini ilk kez tarif etmiştir.

Dişhekimliği

İslam Dünyası

İlk fetih yıllarında Arap okullarında Kuran’ın diseksiyonu yasakladığı, ölü vücudunun tabu oluşu nedenleriyle fanatik bir öğreti hakim olmuştur. Ancak o devirde temel hijyen kuralları, oral hijyenin önemi dini kurallar çerçevesinde Arap dünyasında yerleşmiştir. Örneğin her abdest almada ağızın çalkalanması, misvak kullanılması. 635 yılında Halife Ömer’in bedevi kabilelerini birleştirmesinden sonra Müslümanların dünya politikası, kültürü ve öğreniminin değiştiği, Abbasiler devrinde fen ve tıp alanında yenilikler ve ilerlemeler göze çarpmaktadır. 10. yy.da İspanya’da Müslüman hakimiyetinin sürdüğü yıllarda Cordoba Avrupa’nın en gelişmiş kültür şehri olmuştur. 70 kütüphane, 900 halk hamamı, 50 hastane ve üniversitesi vardır.

Abul Kasım Zahravi

9. yy.da İran’da yaşamış olan Ali-İbn-Sahl Rabban at-Tabari ünlü bir hekimdir ve Firdavs-al-Hikma adlı eseri 850 yıllarında yazılmıştır. 30 bölümde 360 konu anlatılmış, beş sayfalık bölümü dişler, ağız hastalıkları hakkında bilgi vermektedir. Abubakir Muhammed İbn Zakariya al-Razi bazı kaynaklara göre 230, bazı kaynaklara göre 184 kitap yazmıştır. El-Fakhir adlı eserinde dişler, ağrıyan dişler, diş çürükleri, ağız kokusu, dişetlerinin cerahatlenmesi, piyore ve kanayan dişetlerinden söz eden 7 bölüm vardır.

Abul Kasım Zahravi (936-1013) dişeti hastalıkları, ağız hijyeni, tekrarlayan enfeksiyonlarda koterizasyon hakkında bilgilere yer vermiş, dişlerin çekiminin mümkün olduğunca geciktirilmesini, çekim gerektiğinde dişetinin dişten iyice ayrılarak, forseps dişin çevresine iyice yerleştirilerek çekilmesi gerektiğini belirtmiştir. Doğal dişlerin önemini kavramış, yanlış çekim yapmamak için teşhiste çok dikkatli olunması gerektiğini vurgulamıştır. Sallanan dişlerin sağlam dişlere bağlanması gerektiğini, bunun için altın tel kullanılması gerektiğini, kaybolan dişlerin yerine sığır kemiğinden yapılmış dişlerin konabileceğini, travma sonucu düşen dişin tekrar alveole yerleştirilebileceğini belirtmiştir.

İbni Sina

İbni Sina (980-1037) doğunun Hippocrates’i olarak anılır. Diş tedavisi ile ilgili pek çok şey yazmıştır. Dişleri temiz tutmanın önemini, diş ağrısının nedeninin dişin içindeki sıvıların basıncının neden olduğunu, dişin delinerek bu ağrının giderilebileceğini belirtmiştir. Diş ağrısı için narkotik etkili bazı ilaçlar ve otlar kullanmış, çene kırıkları için altın tellerle stabilize edilmesini önermiştir. Ağrı duyusunun tiplerini tanımlamış, ağrı kontrolü ve fizyolojisinin temelini atmıştır. Kanun adlı eseri tıp alanında kendinden önce gelen bilgi birikimini içerdiği ve kendi gözlem ve uygulamalarının ışığında hazırladığı orta çağ tıbbının yapı taşlarından biridir.

Şerefeddin Sabuncuoğlu

Şerefeddin Sabuncuoğlu (1385-1470)Fatih Sultan Mehmet devrinde yaşamış ünlü bir hekim ve cerrahtır. Amasya Darüşşifasında tıp eğitimi almış ve uygulamıştır. Türkçe halk diliyle eserler yazmakta ısrarlı olmuştur. Kıtab-ı cerrahiyet ul-Haniye (Han’a sunulan cerrahi kitabı) 83 yaşında yazmış, cerrahi teknikleri resimlemiştir. Diş soketlerinin tedavisi, ranula ve kistlerin tedavileri, koterizasyon teknikleri, abse drenajları, çekimler, sallanan dişlerin tespiti için altın tellerin kullanılması, diş taşlarının uzaklaştırılması, kırıkların tedavisi gibi konuları kapsamaktadır. Sıcak çelik pinlerle pulpayı kotarize ederek ağrıyan dişi tedavi ettiği, bazı tozlarla dişleri beyazlattığı bilinmektedir. Mücerrepname yazmış olduğu son eserdir ve yukarıdaki tedavi metodlarını içerir.

Dişhekimliği

Rönesans Öncesi Avrupa

Kilisenin koyu taassubundadır. Tedaviler berberler ve zor vakalarda cerrahlar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Tedavi metodlerı eski yunan ve müslüman hekimlerin yazmış olduğu kitaplardaki bilgiler esas alınarak yapılmaktadır. Guy de Chauliac (1300-1368) dişlerin anatomisi ve erupsiyonunu anlatmış, tedavi yöntemlerini evrensel ve özel olmak üzere ikiye ayırmıştır.

Dişhekimliği

15. ve 16. Yüzyıl

Bu yüzyılda tıptaki ilerlemenin temelini anatomideki rönesans oluşturur. Leonardo da Vinci (1452-1519); bu çok yönlü deha tıbba olduğu kadar dişhekimliğine de büyük hizmetlerde bulunmuştur. Maksiller sinüsü tanımlamış, molar ve premolar farkını ortaya koymuştur. Giovanni da Vigo (1460-1525) diş kavitelerinin altın yapraklarla doldurulabileceğini belirtmiş, sağlıklı dişlerin insan psikolojisi ve fizyolojisi üzerindeki rolününün önemini şöyle belirtmiştir; ” Dişler estetiği, çiğnemeyi ve konuşmayı sağlar. O halde dişlerin tedavisi dikkat, özen ve yoğun çalışma gerektirir”.

Cardanus (1501-1564) dişlerin fokal enfeksiyon kaynağı olabileceği fikrini tarihte ilk ortaya atandır. Andreas Vesalius (1514-1564) dişlerin kemik olmadığını, karşıt diş kayıplarında boşluğa doğru uzadığını ifade etmiş, ilk defa pulpanın anatomisini açıklamış, dişlerin kapanışını inceleyip çizimle ifade etmiştir. Yüzyıllar boyunca inanıldığı gibi kadınlarda erkeklere göre daha az diş olmadığını ilk açıklayan odur. Öğrencisi Matteo Realdus Colombo (1516-1559) fetusu keserek diş folliküllerini bulmuştur. Eustachius (1520-1574) Abducens siniri, boğaz ve boyun kaslarını tarif etmiş, diş anatomisi ve histolojisini anlatan “Libellus de Dentibus” kitabını yazmıştır. 30 kısım halinde dental morfolojiyi, histolojiyi ve fizyolojiyi, dişlerin oluşumunu, pulpa odalarını anlatmaktadır.

Dişhekimliği

17. Yüzyıl

Dönemin en önemli bilimsel olgusu kan dolaşımının tanımlanmış olmasıdır. Yine bu yüzyılda mikroskobun keşfi bilim dünyasında yeni ufuk açılmıştır. Bu buluş sayesinde Anton Van Leewenhoek (1682-1723) dentin tübüllerinin ve dişe yapışan bakterilerin varlığını keşfetmiştir. Kornelis Solingen (1641-1687) parulis ve epulis ameliyatları, diş çekimleri yapmış, daha da önemlisi ağız muayenesinde ilk defa ağız aynası kullanmıştır. Bu dönemin en önde gelen ismi 1560-1634 yıllarında Almanya ve İsviçre’de yaşamış olan cerrah Wilhelm Fabry Von Hilden’dir. “Observations and Counsels” isimli kitabinda diş çekimleri, epulis ameliyatları, damak defektleri için hazırladığı maksillofasial protezler üzerinde durmuştur. Birçok aletin mucididir. Diş hastalıkları ve trigeminal nevralji arasındaki ilişkiyi açıklamış, reimplantasyon uygulamalarından bahsetmiştir.

Dişhekimliği

18. Yüzyıl

Bu yüzyılda Fransa Avrupa’nın en gelişmiş ve kültürel anlamda da en zengin ülkesidir. Fransız parlementosu dişçi pratisyenler, göz doktoru, çıkıkçı ve kırıkçılar gibi uzmanlar da dahil pek çok kişi için Paris ve çevresinde çalışma izni vermeden önce cerrahlar komitesi tarafından sınanma zorunluluğu getirmişlerdir. Pierre Fauchard (1678-1761) modern dişhekimliğinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. 1723′de yazmış olduğu Cerrah Dişçiler ve Diş Tedavisi Üzerine Yazılan Tez isimli kitabı 1728′de basılmıştır. İki cilt ve 863 sayfa olan bu kitap dişhekimliği ile ilgili en önemli kitaptır. Dişhekimliğinin bütün alanları bu kitapta işlenmiştir. Fikir ve uygulamalarının birçoğu bu gün dahi geçerliliğini kaybetmemiştir.

Kökleri sağlam kronları harap dişlerde kök kanalının içine vidalı dişler perçinlemiş, hatta bunları köprü ayağı olarak da kullanmıştır. Su aygırı dişlerinden tek parça halinde hazırladığı üst ve alt diş dizilerini arka uçlarından çelik yaylarla birbirine bağlamış, daha sonra sağa sola doğru hareket kabiliyeti vermesi için spiral yaylar kullanmıştır. Süt dişlerinin normal değişme zamanına kadar ağızda muhafaza edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Kişiden kişiye diş transplantasyonu çalışmaları yapmıştır. Parsiyel ve total protezler, bireysel köprülerin nasıl yapılacağı anlatılmıştır. Diş çekimi ve cerrahisi için kullandığı aletlerle de yenilik getirmiş, çekim yapılırken hastayı özel koltuğa oturtup sağına, nadiren de arkasına geçilerek çekim yapılmasını söylemiştir. Pivolar yapmış, ilk defa emaye kullanarak porselen diş tekniğinin temellerini atmıştır.

Claude Mouton protez konusunda ilk kitabın yazarıdır. Bölümlü protezlerin tutuculuğunu arttırmak için kroşeler önermiştir. Etienne Bourdet (1722-1789) marginal periodontitislerin skorbüte bağlı olmadığını buradaki birikintilerin asidik ve korosiv hale gelerek kemiğe zarar verdiğini ortaya koymuştur. Tedavi olarak ileri vakalarda diş etinin cep tabanına kadar cerrahi müdahale ile kesilip çıkartılmasını ve kök yüzeyinin temizlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ortodonti konusunda da çalışmalar yapmış, çapraşıklıklarda birinci premolarların çekilebileceğini, kanin ve kesicilerin ortodontik ipliklerle distale çekilerek sorunun çözülebileceğini önermiştir.

Dişhekimliği

19. ve 20. Yüzyıl

Protezlerde organik maddelerin kullanılmasının insan sağlığı açısından tehlike oluşturduğunun görülmesi yeni protez materyali üretmek için çabalara neden olmuştur. Bu konuda isim yapan kişi Paris’li bir eczacı olan Alexis Duchateau (1714-1792) kendisi için porselen diş yapmayı düşünmüş, dişhekimi olmadığı ve o yüzden iyi ölçü alamadığı için başarısız olmuştur. Paris’li dişhekimi Nicolas Dubois de Chemant (1753-1824) ile tanıştıktan sonra onun katkılarıyla başarıya ulaşmıştır. Chament buluşu geliştirmek için çok fazla çalışarak zor bir başarı elde etmiş, 19. yy.da Giuseppangelo Fonzi tarafından bireysel olarak fırınlanan porselen dişlerin yapılmasına kadar popülaritesini korumuştur.

Dişhekimliği

Giuseppangelo Fonzi

1820 yıllarında Paris’de kralın özel doktoru ve dişhekimi olarak isim yapan Christophe Francois Delabarre (1787-1862) ilk kez gümüşten ölçü kaşığı imal ederek yumuşatılmış mumla ölçü almayı denemiştir. Joseph Gall (1779-1849) parsiyel protezlerin ağızda tutunabilmesi için kroşelere gerek olduğunu ve bunun ne şekilde sağlanacağını resimlerle açıklamıştır. 1844′lerde ölçü maddesi olarak alçı kullanılırken 1857′de Charles Stand sıcak suda yumuşayabilen, ağız ısısında sertleşebilen ve değişik balmumlarından elde edilen bir ölçü maddesi elde etmiştir. Stenç adı verilen bu madde günümüzde de kullanılmaktadır.
1903 yılında Charles Henry Land (1878-1919) Detroit’de platin folyo kullanarak ilk porselen jaket kronu imal etmiştir. 1935′de ilk kez akrilik prorezler yapılmış, 1937′de Amerika’da soğuk akriller kullanım alanına girmiştir. İlk fonksiyonel ölçü alma yöntemi bu yüzyılda gerçekleşmiş, alınan ölçülerde kapanış ve dolayısıyla oklüzyon kavramı gelişmiştir.

Anestezi: 19. yy.ın ikinci yarısında cerrahi ve dişhekimliğindeki en önemli buluş narkozun kullanılmaya başlanmasıdır. 1772′de Joseph Priestley tarafından bulunan azotoksit 1844 yılında Horrace wells tarafından ilk defa kullanılmıştır. 1845′de James Y.Simpson kloroformun narkotik etkisini keşfetmiş, cerrahide ve diş çekiminde çok kullanılan bir madde olmuştur.

Lokal anestezi 1860′da Wohler ve Nieman tarafından kokainin bulunmasıyla başlamıştır. 1885′de ilk defa Halsted diş çekimi için kokain kullanarak mandibular anestezi yapmıştır. 1905′de Braun kokaini adrenalinle beraber kullanmayı denemiş, aynı yıl Einthorn’un novakain sentezini başarmasıyla kokain yavaş yavaş terkedilmeye başlamış, yerini novakaine bırakmıştır.

Sterilizasyon: Kuru ısıtma ile buhar basıncı (otoklav) ya da kimyasal buhar basıncı kullanılarak sterilizasyon yapan aletler geliştirilmiştir. 1861′de Semmel Weis çapraz enfeksiyonda hijyenin önemini vurgulamış, bu amaçla 1880′lerde cerrahi aletlere ve cerrahların ellerine karbolik asit püskürtülmüş, 1885′de ilk defa yapılan koton cerrahi eldivenler yerine 1890′da William Halsted tarafından önerilen lastik eldivenler kullanılmaya başlanmıştır.

Radyografi: Wilhelm Conrad Roentgen’in (1845-1923) 8 Ekim 1895′te keşfettiği X ışınları 19. yy.ın dişhekimliğini ilgilendiren en son buluştur. Bu tarihten 14 gün sonra endodontik tedavilerde kullandığı özel dolgu patı ile ün yapmış olan O.Walkhoff, Roentgen’e kendi dişlerinin filmini çektirmiş, 25 dakika ışın verilerek çekilen bu radyograf tarihe ilk diş radyografı olarak geçmiştir.

Dişhekimliği Eğitimi: Dişhekimliği için parlak bir devir olarak kabul edilen 19. yy. ın ilk yarısında dünyanın ilk dişhekimliği okulu olan “Baltimore College of Dentistry” Chapın Aaron Harris ve arkadaşı Horace Hayden tarafından ABD’de kurulmuştur.

Dişhekimliği

Türkiye’de Dişhekimliği Tarihi

İstanbul Dişhekimliği Okulu açılıncaya kadar Osmanlı devrinde dişçilik sanatı cerrahların ve görgüye dayanarak kendini yetiştirmiş kişilerin elindeydi. Anadolu’da 1399′da yaptırılan ilk hastane Yıldırım Darüşşifa’sının dişhekimi kadrosu bulunmazken, 1557 tarihli Süleymaniye Darüşşifa’sının iki cerrah kadrosu bulunduğu, bunların dişhekimliği uygulamaları yapabilecek yetkileri olduğu görülmektedir.

Cemil Topuzlu ve Kösemihal Halit Şazi

1908′de askeri tıp kökenli Dr. Cemil Topuzlu ve Dr.Halit Şazi Bey’in dişçilik mektebi kurmakla görevlendirilmeleri ile dişhekimliği eğitiminin okullarda verildiği yeni bir dönem başlamıştır. Kadırga’daki ahşap bir binada hizmete girmiş, 22 Kasım 1908′de bütçesi oluşturularak resmi bir yapıya kavuşturulmuş, 28 Ekim 1909′da fiilen öğretime başlamış, ilk mezunlarını 30 Temmuz 1911′de vermiştir.

Bu okulun açılmasını sağlayan Prof.Dr.Halit Şazi (Kösemihal) 1869′da doğru. Galatasaray Lisesi ve Askeri Tıbbıye’de parlak bir öğrenci idi. Müşir Prof.Dr.Cemil Topuzlu Paşa (1866-1958) ‘nin yanında asistan oldu. Askeri Tıbbıye’de müze direktörü ve küçük cerrahi profesörü iken dişhekimliğini öğrendi ve Cemil Topuzlu’yu ikna ederek 1909 da dişhekimliği okulunu açtı. 1921 de ölünceye kadar okulda hocalık yaptı.

19. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devletinde belgesiz diş hekimliğinin yapılması yasaklanmıştır. 18 Kasım 1908′de tıp fakültesinin açılmasının ardından 22 Kasım 1908′de diş hekimliği fakültesinin de açılması kararı alınmıştır. İlk dekan Cemil Topuzlu yönetiminde bir kadro oluşturulmuş ve 1500 lira ile Darülfünun Osmanlı Tıp Fakültesi Dişçi Mektebi kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul Üniversitesi kurulduğunda da bu okul tıp fakültesinden ayrılmış ve İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi adını almıştır. Ardından da 22 Kasım Türk Diş Hekimleri Günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir.

Kadırga’daki İlk Dişçilik Mektebi

1934′de Ord.Prof.Dr.Alfred Kantorowitz (1880-1962) Almanya’dan Türkiye’ye geldi. 1949′a kadar İstanbul Dişhekimliği Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Kantorowitz pek çok öğrenci yetiştirdi ve eğitimde reformlar yaptı. 1933′te yapılan Üniversite Reformuna kadar Dişçi ve Eczacı mektepleri Tıp Fakültesine bağlı olarak yönetilirken 31 Temmuz 1937′de kadroları birbirinden ayrılarak Dişhekimliği Yüksek Okulu, 11 Temmuz 64 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi haline getirilmiştir. İlk dekanı Prof.Dr. S.İsmail Gürkan’dır.

İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi

Kuruluş yıllarında Kadırga’da başlayıp 1925 yılından sonra Beyazıt meydanındaki binada devam eden eğitim 1970 yılından bu yana Çapa’da inşa edilen yeni binasında sürdürülmektedir.

[Kaynak: tdo.org.tr]