Etiket: Meksika

Amerika Kıtası

Amerika, Batı Yarımküre’de, Yeni Dünya olarak adlandırılan bölgede, Kuzey Amerika, Orta Amerika, Güney Amerika ve bunlara bağlı adalardan meydana gelen kıtalar ve adalar topluluğu. Batı dillerinde genellikle Amerikalar olarak adlandırılırken dilbilgisi kuralları gereği Türkçe’de Amerika olarak adlandırılır. Amerika sözcüğü birçok dilde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) anlamında da kullanıldığı için kavram karmaşasına neden olabilmektedir. Amerika isminin kökeni ile ilgili teorilerinden en çok kabul göreni, İtalyan kaşif Amerigo Vespucci’nin adından geldiğine dair olanıdır. İkinci bir teori kıtaya ayak basan ilk Batı Avrupalı olan John Cabot’nun finansörü Richard Amerike’nin adından türetildiğidir. Bir başka teori de bu adın Nikaragua’daki “Amerrique” bölgesinin adından geldiğidir.

America sözcüğü 1500’lü yılların başında yaptığı iki yolculuk sonucu Güney Amerika’nın doğu sahillerine ve Karayiplere ulaşan İtalyan denizci ve haritacı Amerigo Vespucci’nin isminden türetilmiştir. Teoriye göre, Alman haritacı Martin Waldseemüller bu ismi Vespucci’nin isminin Latince söylenişi olan “Americus Vespucius”tan türetmiştir. 1507 yılında Batlamyus’un “Kozmografya” eserinin Latince güncellemesi üzerine çalışan Martin Waldseemüller, Vespucci’nin mektuplarından birinde “Mundus Novus” adını verdiği “Yeni Dünya”yı keşfettiğini okuyunca, “Cosmographiae Introductio”da Amerika “America” ismini önerir.

Her ne kadar, Waldseemüller’in çalışmasının yayılmasıyla “Amerika” terimi popülerlik kazandıysa da, Vespucci’nin yazılarındaki tutarsızlıklar birçok İspanyol ve Portekizlinin eleştirisine sebep oldu. Bu eleştiriler Vespucci’nin diğer denizcilerin keşiflerini kendisininmiş gibi gösterdiğini söylüyor ve bununla birlikte de “Yeni Dünya” fikrine şüpheyle bakıyordu. Yine de Avrupa’nın diğer ülkelerinde “yeni dünya” için “Amerika” ve orada yaşayanlar için de “Amerikalı” adı kullanımı yaygınlaşıyordu. Ancak İspanya ve Portekiz’de resmî terim Doğu Hint Adaları idi. Waldseemüller “Amerika” adını kullandığında somut olarak Kristof Kolomb ve diğer kaşifler tarafından keşfedilen Antilleri ve Güney Amerika’nın kuzeydoğu sahillerini kastediyordu. “Amerika” adı ilk defa Batı yarımküredeki kıtanın tamamını adlandırmak için 1538 yılında Gerardus Mercator tarafından bir harita üzerinde kullanılmıştır.

Güney Amerika

Güney Amerika, Amerika’nın güney yarısını oluşturan bir kıta. Büyük Okyanus’un doğusunda, Atlas Okyanusu’nun batısında, Kuzey Amerika’nın güneyinde ve Antarktika’nın kuzeyinde bulunur. Güney Amerika, Amerika ismini Amerigo Vespucci’den sonra alır. Çünkü o Amerika’nın batı Hindistan olmadığını söyleyen ilk Avrupalı ıdı. Fakat Yeni dünya Avrupalı’larca bilinmiyordu. Güney 17.840.000 km kare lik bir alana sahiptir. Veya yaklaşık olarak Dünya yüzeyinin %3.5’i dir. 2005 yılına göre nüfusu tahminen 371.000.000 dan daha fazla ıdı. Güney Amerika alan sıralamasında dördüncü (Asya, Afrika ve Kuzey Amerika’dan sonra) ve nüfusta beşincidir.

Fiziki Yapı

Yaklaşık olarak 17.832.000 kilometrekaredir. Kuzey-güney doğrultusunda 7200 km uzunluğunda, doğu-batı doğrultusunda 5300 km genişliğindedir. Kıtada belli başlı dört yüksek bölge vardır. Bunlar; And ve Guyena dağları ile, Patagonya ve Brezilya yaylalarıdır. And Dağları, dünyanın en uzun sıra dağlarıdır. Güney Amerika’nın batı kıyılarını tamamen çevirirken, Bolivya platosu denen yüksek bir bölgeyi meydana getirirler. En yüksek tepe olan Aconcagua, Bolivya sınırları içerisinde ve denizden 6969 m yüksekliktedir. Tepelerinde bir çok göl vardır. Bunların en büyüğü Peru-Bolivya sınırındaki Titicaca gölüdür. Güney Brezilya’daki İguassu ve Paraguay’ın güney sınırını çizen Parana Irmakları su debisi fazla olan ırmaklardır. İç bölgelerde bulunan Amazon Irmağı ise, dünyanın saniyede en fazla su taşıyan ırmağıdır. Amazon bölgesi uzun ve tropik ağaçlarla kaplıdır. Bu bölgenin bir çok yeri de bataklıktır. Güney Amerika göller bakımından fakirdir. Bunların en büyükleri Titicaca ve Poopo gölleridir. Her ikisi de denizden bir hayli yüksektir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Güney Amerika’nın yer şekillerinin farklılık göstermesi kıt’ada çeşitli iklim tiplerinin bulunmasına sebep olur. Ekvator tipi, tropikal, ılıman ve soğuk iklim görülür. Amazon bölgesi, kuzeydoğu ve kuzeybatı kıyılarıyla Şili’nin güneybatısı bol yağış alan bölgeleridir. Kıtanın güneydoğu bölgelerinde denizin tesiriyle en soğuk ayda bile sıcaklık sıfır derecenin üstündedir. Kıtanın doğu ve batı kıyılarında Okyanus akıntıları iklimi etkiler. Peru akıntısı kıtanın güneybatı kıyısını soğutur.Amazon havzası, “Selva” denilen büyük tropikal ormanlarla örtülüdür. Ormanlar çok geniş bir alana yayılmıştır. Bu ormanlarda kauçuk, ceviz ağaçları ve sert odunlu ağaçlar vardır. Kıta diğer ağaç çeşitleri bakımından da çok zengindir. Patagonya’da bozkır bitkileri, Amazon havzasının güneyindeki ormanlarda da bol mikdarda çam ağacı bulunur. Şili, çam ve yaprakları dökülen ağaçların meydana getirdikleri sık ormanlarla kaplıdır. Güney Amerika’da çok çeşitli hayvan türleri bulunur. Memelilerden, jaguarlar, pumalar, maymunlar, tapirler ve kan emen yarasalar gibi vahşi hayvanlarla, sürüngenlerden yaygın olarak görülen boa yılanları, zehirli yılanlar ve timsahların çeşitli türleri sayılabilir. Kıta, kuş türleri bakımından da zengindir. Ayrıca bilhassa güney bölgelerde çeşitli gayeler için “Lama” denilen bir hayvan yetiştirilir.

Ekonomi

Güney Amerika’nın toplam üretiminin yarısını tek başına Brezilya gerçekleştirir. Onu Arjantin ve Venezuela takib eder. Arjantin’de bol mikdarda büyük ve küçük baş hayvan beslenir. Brezilya kahve yetiştirmede dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Kıtada liman inşası ileridedir. Arjantin deniz yoluyla çok mikdarda tahıl ve et ihraç eder. Venezuela, dünyanın en önemli petrol yataklarından birine sahiptir. Ayrıca, Arjantin, Brezilya, Ekvador, Peru ve Kolombiya’da petrol yatakları bulunmuştur. Kıtanın en önemli yer altı kaynağı kolombiyumdur. Güney Amerika’da bilhassa kıtanın batı kısmı demiryolu yapımına müsait değildir. Çok zor şartlar altında demiryolları inşa edilmiştir. Demiryolları yapımındaki güçlük yüzünden su yollarından büyük ölçüde istifade edilir. Nakliyatın büyük bir kısmında uçak kullanılır. Hemen hemen her şehirde hava alanları vardır.

Güney Amerika Ülkeleri

  • Arjantin
  • Brezilya
  • Bolivya
  • Ekvador
  • Guyana
  • Fransız Guyanası
  • Kolombiya
  • Paraguay
  • Peru
  • Surinam
  • Şili
  • Uruguay
  • Venezuela

Kuzey Amerika

Kuzey Amerika, kuzey yarım kürede bulunan, kuzeyde Arktik Okyanusu, doğuda Atlas Okyanusu, güneyde Karayip Denizi ve kuzeybatıda Büyük Okyanus ile çevrili olan kıtadır. 24.230.000 km²’lik bir alan oluşturmaktadır. 2001 yılındaki ortalama nüfusu 454.225.000’dur. Asya ve Afrika’dan sonra üçüncü büyük kıtadır ve nüfus olarak da Asya, Afrika ve Avrupa’dan sonra en kalabalık dördüncü kıtadır. Yeni Dünya olarak da adlandırılan kara kitlesinin kuzey kısmında bulunmaktadır. Kuzey Amerika’nın Güney Amerika’ya tek kara bağlantısı dar Panama Kanalı’dır.

Kanada’nın kuzeyinden başlayıp Orta Amerika’nın sınırında Panama Cumhuriyeti’ndeki Punta Mariato noktasına kadardır. Yüzölçümü kıta yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu adaların toplam yüzölçümü 23.491.000 kilometrekaredir. Dünyanın en büyük adası olan Grönland bu kıtadadır. Kıyılarında çok ada ve yarımada vardır. Bunların yüzölçümü kıta yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu adaların toplam yözölçümü dört milyon kilometrekareyi bulur. Kuzey Amerika’da ne zamandan beri hayatın var olduğu bilinmemektedir. Ancak ilk olarak 25.000 yıl kadar önce Kızılderililerin Asya’dan Kuzey Amerika’ya göç ettikleri ileri sürülmektedir. Eskimolar ise 605 sene önce Kuzey Amerika’ya gelip yerleşmişlerdir. Kuzey Amerika’ya Avrupa’dan ilk gelen İskandinavyalılar, Grönland’a yerleşmişlerdir. Günümüzde Grönland dışında Avrupalıların yerleştiği kolonilerin hepsi bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.

Fiziki Yapı

Kuzey Amerika yapısı bakımından tabanı kuzeyde olan bir ters üçgene benzer. Kuzey-güney doğrultusunda 6440 kilometre uzunluğunda ve Doğu-batı doğrultusunda 7889 km genişliğindedir. Kıt’anın Güney Amerika’ya bağlanan bölgesi körfezlerle çevrili olup, bunların en uzunu Meksika Körfezidir.Kıtanın en bariz özelliği, belkemiği sayılan Kayalık dağları ve batı kıyılarında Alaska’dan Meksika’daki Sierra Madre Dağlarına kadar uzanarak kıvrılan “Cordillera” dağ kuşağıdır. Doğu Appalash Dağları Atlas Okyanusuna paralel olarak uzanırlar. Appalash dağlarının batısında Kanada içlerine kadar uzayan bölgenin altında ve Büyük Göllerin güneyinde verimli topraklar vardır. Kuzey Amerika’nın iç kısımlarındaki ovaların batı bölümlerine “Büyük Ovalar” adı verilir. Mississippi Vadisi de ovaların merkezi kabul edilir.Kuzey Amerika’daki ırmakların en uzunu olan Mississippi ve Missouri, ABD’nin orta bölgesini tamamen kaplarlar. St. Lawrence Irmağı ise Atlas Okyanusuna dökülür. Birleşik Amerika ile Kanada arasında bulunan göller dünyanın en büyük gölleridir. En önemlileri; Superior, Michigan, Erie, Ontario, Huron, Winnipeg gölleridir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Kuzey Amerika’nın iklimi bölgelere göre değişiklik gösterir. New Mexico ve Arizona eyaletlerinin kurak çöllerinde değişik iklimler görülür. Büyük Okyanus ve Alaska Akıntısının tesiri ile ABD ve Kanada’nın batı kıyılarında yağışlı ve yazın kurak bir iklim hakimdir. Doğu kıyılarının iklimi de Golf Stream sıcak su akıntısı tarafından ılımanlaştırılır. İç bölgelerin alçak kısımlarında düzensiz bir yağış vardır. Güneyindeki körfezlerle ABD’nin Atlas Okyanusu kıyısındaki bölgeler ise her an yaz kasırgası tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bitki bakımından Kuzey Amerika çok zengin bir kıtadır. Grönland, Alaska ve Kanada’da tundralar bulunur. Kuzeybatı kısımların iç bölgelerinde dünyanın en büyük ağacı “Sekonya” yetişir. İğne yapraklı ağaç ormanları Kanada ve Güneydoğu ABD’nin orta kısımlarında çokça görülür. Doğudaki kıyılar ile iç kısımların en belirgin ağaç türleri kışın yapraklarını döken ağaçlardır. Kuzey Amerika’da bulunan çöllerin bitki örtüsü ise kaktüs, çalı gibi bitkilerdir. Kıtanın iç kesimlerinde ve ovaların büyük bölümünde ziraat ile uğraşılır.

  • Nüfusu 650 milyon
  • Yüzölçümü 42 milyon km2
  • En yüksek noktası Aconcagua (6960 m)
  • En alçak noktasıÖlü Vadi (deniz seviyesinden 90 m aşağı)
  • En uzun nehri Mississippi (6780 km Missuri ile beraber)
  • En büyük gölü Superior
  • Ortalama yükseklik 625 m

İklim ve bitki örtüsünün gösterdiği değişikliğe bağlı olarak çeşitli hayvanlara rastlanır. Batıdaki ormanlarda geyikler, kuzey bölgelerde de kutup ayısı, fok, mors gibi soğuk bölgelerin hayvanları yaşar. Kuzey Amerika’da çok sayıda timsah ve maymun da vardır. Bir zamanlar bilhassa batı ABD’de görülen yaban sığırlarının sayıları son yıllarda azalmaya başlamıştır. Ayrıca balık türleri bol bulunur. Bilhassa som balığı meşhurdur. Dünyanın en büyük ve zehirli yılanları bu kıtada yaşar.

Ekonomi

Kuzey Amerika bakır, demir, kömür, petrol, bakımından diğer kıtalardan daha zengindir. Kıta tabii gaz ve hidroelektrik enerjileri üretiminde dünyada en önde gelir. Kuzey Amerika’da başlıca kömür yatakları ABD ve Kanada’dadır. Ayrıca zengin petrol, demir, kükürt, nikel ve uranyum yatakları vardır. Dünyanın en önemli uranyum kaynaklarından birisi de Kanada’dadır. Petrol gibi önemli madenler ABD ve Kanada’da; kurşun, çinko ve gümüş yatakları da Meksika’da bulunur.

Kanada ayrıca mısır, pamuk, arpa, pirinç üretiminde önde gelir. Et hayvanları bakımından da zengindir. Kıtanın özellikle kuzey kıyılarında ve Büyük Göller bölgesinde yaygın olarak balıkçılık yapılır. Kuzey Amerika’da ulaşım çok ileri olup, hava, demir ve karayolları büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca dünyanın en modern haberleşme sistemine sahiptir. Her gün 2000 çeşit gazete yayınlanmaktadır.

Kuzey Amerika Ülkeleri

  • Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
  • Kanada
  • Meksika

Orta Amerika

Orta Amerika, Amerika Kıtası’nın kuzeyi ile güneyi arasında yer alan orta bölümü. Aynı zamanda Meksika’nın güneydoğusunda ve Kolombiya’nın kuzeybatısında yer alıp Büyük Okyanus ve Karayip Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır. Belize hariç tüm devletlerin resmi dili İspanyolca olmasına rağmen, Belize’de de İspanyolca çokça konuşulur. Amerika kıt’asının iki yarısını birbirine bağlayan dar bölge. Yüzölçümü 600.000 kilometrekaredir.

Fiziki Yapı

Orta Amerika’nın güneybatısı dağlıktır. Dağlar kuzeydoğuya gittikçe alçalır. Kıt’anın güneybatı kıyıları ovalık olmakla birlikte, bunlar dağlar ile deniz arasında dar bir şerit halinde bulunurlar. Panama Kanalı Orta Amerika’nın en dar yerindedir. Bu kanal, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlar.Orta Amerika dağlarının en bariz özelliği, jeolojik bakımından yeni meydana gelmiş olmasıdır. Volkanik bir bölge olan Orta Amerika’da 250 kadar yanardağ vardır. Kıtada sık sık deprem olur. Bölgedeki bütün önemli şehirler hemen hemen deprem kuşağı üstünde bulunurlar. Orta Amerika’da dağların yamaçları denize doğru uzandığından akarsular sadece kıyı ovalarını sular ve en kısa yoldan denize dökülür. Bundan dolayı bölgede mühim denebilecek akarsu yoktur.

Başlıca gölleri

Nikaragua sınırları içerisinde batıda bulunan Managua ve Nikaragua gölleridir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Orta Amerika’da tropikal iklim görülür. Rüzgarlar bölgede devamlı tesirlidir. Bu yüzden kıyı bölgelerinde ılıman iklim hakimdir. Bölgedeki vadilerde de ılıman iklim görülürken, yüksek bölgelerin iklimi soğuktur. Orta Amerika’da iklime bağlı olarak bilhassa tropikal ürünler yetişir. Kahve ve muz bölgenin başlıca ürünleridir. Karayip Denizine doğru olan kısımlar balta girmemiş sık ormanlarla örtülüdür. Bu ormanlarda bol miktarda kauçuk, maun, sedir ve palmiye ağaçları vardır. Orta Amerika’nın en çok rastlanan hayvanları maymun ve papagandır. Bölgenin kuzey kısımlarında yabani olan kurt, geyik, tavşan, sincap gibi hayvanlara rastlanır.

Ekonomi

Orta Amerika, Kuzey Amerika gibi maden bakımından çok zengindir. Bölgenin bir çok yerinde bol mikdarda altın, gümüş, bakır, kalay, kurşun, demir, çinko ve kömür çıkarılır.Orta Amerika’nın ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bölgede elde edilen ciklet hammaddesi ve şeker ihracı sayesinde gelir sağlanır. Hindistan cevizi yetiştirilmesi ve arıcılık ileri metotlarla yapılır. Ayrıca çok mikdarda muz yetiştirilir. Orta Amerika’nın çoğu yerlerinde sığır beslenir. Bölgenin iç ulaşımı yetersizdir. Bunda bölgenin yüksek ve engebeli olmasının büyük rolü vardır. Taşımacılık daha ziyade hayvanlarla, dış ticaret ise denizyolu ile yapılır.

Orta Amerika Ülkeleri

  • Belize
  • Antigua ve Barbuda
  • Bahamalar
  • Barbados
  • Dominika
  • Dominik Cumhuriyeti
  • El Salvador
  • Grenada
  • Guatemala
  • Haiti
  • Honduras
  • Jamaika
  • Kosta Rika
  • Porto Riko
  • Küba
  • Nikaragua
  • Panama

Geleneksel Sanatlar

Kültür ve Sanat alanındaki tarihsel ve çağdaş oluşumlar, bağlı oldukları dönemlerin ekonomik süreçlerini kapsayan toplumsal göstergelerini de yansıtıyorlar. Bu alandaki çağdaş sorunların doğru bir şekilde algılanması, geleneksel sentez iradesinin tarihsel tüm boyutları ile kavranmasına bağlı bulunuyor. Müslüman Türk iradesinin yansıdığı yeni bir kültür sentezi, Selçuklu çağının başından Osmanlı çağlarının sonuna değin, söz konusu iradenin kozmopolit ve yabancı unsurlar üzerinde, politik dehası ve engin inanç hoşgörüsü ile egemen kılındığı şartlara bağlı görünüyor. Göç dinamikleri kapsamında yaşanmış özgün deneyimler sonucu, bu özel coğrafyaya cesaret ve güvenle intibak edebilen güçler, mahalli etnik ya da yabancı tüm unsurları kendi içinde eritebilen bir sosyo-ekonomik başarının yanı sıra, kültür ve sanat alanında da aynı serüvenlerin yaşandığı bir yenilenmeyi temsil ediyorlar. 900 yılı aşkın bir süredir yaşanan bu sürecin, Batı dünyasındaki teknolojik gelişmeler sonucunda, ithali zorunlu olan yeni biçim göstergelerine bağlı değişimlerle kesintiye uğradığı şüphesi ise, ülkemizdeki çağdaşlığın en hazin sendromunu oluşturuyor.

null

Ebru

Ebru’nun Tarihçesi

Ortaya çıkış yeri ve tarihine ilişkin kesin bir delil bulunmamaktadır. Ancak, köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır. Bilinen o ki, bu sanat, kağıdın tarih sahnesine girmesiyle gelişmiştir. Çin’de lin-şa-şien, XII. asırdan itibaren Japonya’da suminagaşi ve beninagaşi isimleriyle sulu vasatta yapılan bir takım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesi’yle ebre adını alarak Türkistan’da ortaya çıkan bu sanatın tarihi gelişimi hakkında, müphem de olsa bir fikir vermektedir. Türkistan’dan en geç XVI. asır başlarında İpekyolu’nu takiben İran’a geçişinde ebri olarak isimlendirilen bu sanat, görünüşüyle gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıdığından, buluta nisbet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır. Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, telaffuz zorluğundan son yüzyılda Türkçede ebru’ya dönüşmüştür. Galat olmakla beraber, kaş gibi şekiller de ihtiva ettiğinden, bu sanata ebru denilmesi bir çelişki sayılmamalıdır; çünkü ebru kelimesi Farsça’da kaş manasına gelmektedir. XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tahir tarafından Hindistan’da yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuk, buradan İran’a ve sonra da İstanbul’a kadar yayılmıştır. Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbul’dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kağıtları önce Almanya’da, sonra da Fransa ve İtalya’da mermer kağıdı veya Türk mermer kağıdı, hatta sadece Türk kağıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zaman içinde İngiltere ve Amerika’ya da yayılan ebru kağıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir başkalık gösterir. Bunda, kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır. Belgelenen en eski ebru örneği 16. yüzyıla aittir. Kağıdın süslenmesinde, kıt’a ve levhaların iç ve dış pervazlarında, yazma ciltlerinde yan kağıdı olarak sıkça kullanılmıştır.

null

Ebru, kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sanatıdır. Ebru sözcüğüne köken olarak, bulut anlamına gelen Farsça “ebr” sözcüğü gösterilmektedir. Bu sözcükten türetilen ve “bulut gibi” ya da “bulutumsu” anlamına gelen “ebri” sözcüğü Türkçede değişerek “ebru” biçimini almıştır. Gerçekten de ebru bulut izlenimi uyandıran bir görünümdedir. Ebru sözcüğü bir başka görüşe göre “yüz suyu” anlamına gelen Farsça “âb-rûy” tamlamasından gelmektedir.

null

Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu kesindir. Bazı İran kaynaklarında ilk kez Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Hindistan’dan İran’a, oradan da Osmanlılara geçmiştir. Gene bazı kaynaklara göre de ebru Türkistan’daki Buhara kentinde doğmuş ve İran yoluyla Osmanlılara geçmiştir. Batıda ebru “Türk Kâğıdı” diye adlandırılır.

null

Ebrunun Yapılması

Ebrunun yapılışı oldukça zevkli ve sabır isteyen bir iştir. Önce uygun bir kâğıt seçmek gerekir. Çünkü her kâğıda ebru yapılmaz. Kâğıt, boyayı iyice emecek nitelikte ve dayanıklı olmalıdır. Eskiden hattatlar (güzel yazı ustaları) yazı yazmak için yüzeyine “ahar” denen özel karışımlı (nişasta ve yumurta akı) bir sıvı sürülen ve bu yüzden “aharlı” denilen kâğıt türünü yeğlerlerdi. Ebrucular ise bu tür kâğıtlar boyayı iyi emmediği için “aharsız” da denen ham kâğıt kullanırlardı.

Ebru yapmak için genellikle dikdörtgen biçiminde, büyükçe ve yayvan bir tekne gerekir. Geven denilen otun gövdesinden elde edilen ve beyaz renkli bir tür zamk olan kitre, belli bir oranda, suyla bir kabın içinde karıştırılır. Kitre yerine salep, keten tohumu, ayva çekirdeği, gazyağı gibi birçok değişik madde de kullanılmaktadır. Kitre ile yapılan bu karışım 12 saat kadar bekletilir ve zaman zaman karıştırılır. Kitre bu süre sonunda erir ve karışım boza kıvamını alır.

Daha sonra küçük fincanlarda ebru için boya hazırlanır. Bu amaçla kullanılacak boya çok ince toz haline getirilmeli ve suda eriyip dağılmayan bitkisel ve kimyasal boyalardan olmamalıdır. Fincanda su ile iyice karıştırılarak sıvılaştırılan boyalara ayrıca iki kahve kaşığı taze sığır ödü katılır. Bu işlemin amacı iyice ezilmiş boyanın dibe çökmeden yüzeyde kalmasını sağlamaktır. Bu biçimde hazırlanan değişik renkteki boyalar özel tekneye boşaltılmış olan boza kıvamındaki sıvının yüzüne serpilir. Yüzeyde birikintiler halinde kalan bu boyalar daha sonra tahta bir çubukla karıştırıldığında ya da yayıldığında şaşırtıcı ve ilginç desenler ortaya çıkar. Ayrıca hazırlayanın isteğine göre belli desenler de elde edilebilir. Bu desenlerin üzerine yatırılan özel kâğıt, 5-10 saniye sonra, iki ucundan tutularak kaydırmadan ve oynatmadan, kitap sayfası açar gibi bir yana doğru kaldırılır. Kâğıt, boyalı tarafı üste gelmek üzere uygun bir yere serilerek kurutulur. Böylece ortaya binlerce ayrıntı ve renk taşıyan desenler çıkar. Eğer, bu desenlerin arasına bir yazı ya da herhangi bir çiçek motifi yerleştirilmek istenirse, başka bir yöntem uygulanır. Yazı ya da motif, bir kâğıda yazılır ya da çizilir. Keskin bir araçla kenarları kesilip kalıp çıkartılır ve ebru kâğıdına zayıf bir yapıştırıcı ile yapıştırılır. Kâğıdın, yapıştırılan desenin bulunduğu yüzeyi yukarıda anlatıldığı gibi teknenin içine yatırılır. Elde edilen ebru kuruduktan sonra, hafifçe yapıştırılmış olan bölüm sökülünce yazı ya da motiflerin yerleri boş kalır. Bu yöntem hattat ve ebru ustası Necmeddin Okyay (1883-1976) tarafından bulunduğu için bu yöntemle yapılan ebrulara “Necmettin Ebrusu” denir. Ebrunun “battal ebru”, “taraklı ebru”, “çiçekli ebru” gibi daha birçok türü vardır.

null

Ebru ciltçilikte ve hattatlıkta çok kullanılırdı. Bazen elde edilen ilginç ve güzel desenler bir tablo görünümünde olduğu için bu amaçla da kullanıldığı oldu. Türkler’den Hatip Mehmed Efendi (18.yüzyıl), Şeyh Sadık Efendi (19.yüzyıl), Bekir Efendi (20.yüzyıl başları) gibi çok usta ebru sanatçıları yetişmiştir. Bu sanatın Necmeddin Okyay’dan sonra yetişen son ustaları arasında Mustafa Düzgünman (doğumu 1920) ve Niyazi Sayın (doğumu 1927) özellikle anılabilir.

Karagöz – Hacivat

Karagöz Tarihçesi

Gölge oyununun çıkış noktası uzakdoğu, Çin olarak bilinir. Ticaret ve geziler sonucu Endonezya, Java ve Hindistan’da yaygınlaşan gölge oyunu mistik ve dinsel bir etkiye sahiptir. Türkler Çin ile yakın ilişkileri dolayısıyla bu sanatı öğrenmişler ve kendi kültürleri doğrultusunda geliştirmişlerdir. Uygur ve Budist duvar resimlerinde görülen tasvirler Çin gölge oyununda da görülür. Topkapı Sarayı Müzesi’nde eserleri bulunan Mehmet Karakalem çalışmaları da bunlara benzer örneklerdir.

null

Karagöz Oyun Bölümleri

Karagöz oyunu dört ana bölümden oluşur.
A. Mukaddime (Başlangıç)
B. Muhavere (Söyleşme)
C. Fasıl
D. Bitiş

null

A. Mukaddime: Oyun başlamadan perde ortasına göstermelik denen figürler (Limon ağacı, Çiçek saksısı, Gemi, Çeşme, Hamam vb.) yerleştirilir. Göstermelik hangi oyunun oynanacağına dair bir ipucu olabildiği gibi oyundan tamamen bağımsız da olabilir. Göstermelik Hayali ya da Yardağın çaldığı kamıştan yapılmış nareke ismi verilen düdüğün çıkardığı zırıltılı ses ve def velvelesi eşliğinde perdeden yavaş yavaş kaldırılır. Bu oyunun başladığına işarettir. Daha sonra seyirciye göre sol taraftan Hacivat semai formunda bir şarkı söyleyerek gelir, şarkısını bitirdikten sonra perde gazelini okur. Perde Gazeli: Perdeden Göstermelik na’reke vızıltısı ve def velvelesi eşliğinde kaldırıldıktan sonra Hacivat tarafından söylenen uyaklı manzum şiirlerdir. Hayali perde gazeline başlamadan “Oof Hay Hak!” diye yaratana seslenir. Oyunların tasavvufî yönlerinin ağırlıklı olarak vurgulandığı perde gazellerinde, yaratanın varlığı ve birliği övülürken insanın aciz bir kul olduğunun altı çizilir. Karagöz’ün ibret perdesi olduğu ve gösterinin bir ders niteliğinde olduğu belirtilir. En bilinen perde gazeli;

Naks-i sun’un remz ider hüsnünde rüyet perdesi
Hace-i hükmü ezeldendir hakikat perdesi
Sîreti sûrette mümkündür temasa eylemek
Hâil olmaz ayn-i irfâna basiret perdesi
Her neye im’an ile baksan olur is âşikâr
Kılmış istilâ cihani hab-i gaflet perdesi
Bu hayâl-i âlemi gözden geçirmektir hüner
Nice Karagözleri mahvetti bu sûret perdesi
Sem-i askın yandırıp tasviri cismindir geçen
Âdemi amed süt etmekte azimet perdesi
Hangi zilla iltica etsen fena bulmaz acep
Oynatan üstadı gör kurmuş muhabbet perdesi
Dergah-i Âl-i Abâ’da müstakim ol Kemterî
Gösterir vahdet elin kalktıkça kesret perdesi.

(Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, Karagöz Özel Sayısı, İstanbul Haziran 1959, Sayı 119, s: 1935-1936.)

null

Bu gazel 1312 (H.) senesinde Üsküdar’da ölen Kemteri mahlasını alan Rasit Ali Efendi’nindir. Karagöze izafe edilen ve Bursa’da Çekirge yolundaki mezar tasına 1310 (H.) yılında yazılmıştır. Bu ve bunun gibi değişik perde gazellerinin okunmasıyla oyun açılmış olur. Perde gazeli bitimiyle Hacivat seyirciyi selamlar ve Karagöz’ü çağırmak için teganniye başlar. Karagöz bağırmamasını söylese de Hacivat bağırmaya devam eder. Bunun üzerine Karagöz aşağıya atlayıp, Hacivat’la alt alta, üst üste kavga ederler. Hacivat kaçar, Karagöz sırt üstü yerde yatarken anlamsız sözlerden oluşan tekerlemesini söyler.

Karagöz Hacivat’a kızıp söylenirken, “Bir daha gel bak ben sana neler yaparım” der. Hacivat tekrar perdeye gelir ve Mukaddime biter, Muhavere (söyleşi – atışma) başlar.

B. Muhavere: Kelime anlamı karşılıklı konuşma olan muhavere, Karagöz ve Hacivat’ın tüm özelliklerini bünyesinde barındıran bir bölümdür. Yanlış anlamalara dayalı, kelimelerin ses oyunlarıyla farklı anlamlarda kullanılmaları, ikilinin eğitim öğretim durumları ve kişilik özellikleri bu bölümde iyice belirginleşir. Eski oyunlardan günümüze ulasan muhavereler asıl oyunun konusuyla ilgili değildir. Yeni yazılan muhavareler ise oyunla ilgili olabiliyor. Bu bölüm Karagöz’ün yabancı sözcükler kullanarak konuşan Hacivat’ı yanlış anlaması ya da yanlış anlar görünmesi üzerine kuruludur. Böylece muhavere, ortaya türlü cinaslar ve nükteler çıkmasıyla sürer gider. Muhavereler her konuya açıktır, önceden bilinen bir muhaverenin içine günlük olaylar sokulabileceği gibi, günlük olayları sakacı bir dille eleştiren doğaçlama muhaverelerde olabilir. Bu Karagöz oynatan ustanın maharetine ve kültürüne bağlıdır. Evliya Çelebi’nin çok övdüğü Hayâlî Kör Hasanzade Mehmet Çelebi’nin aksamdan sabaha dek değişik taklitler yapıp herkesi hayretler içinde bıraktığı, 18. yüzyıl sonlarında yetişen Kasımpaşalı Hafız’ın da gece sabaha kadar sadece Hacivat ile Karagöz’ü oynatıp konuşturduğu, dinleyenlerin çatlamak derecesine geldiği ve vaktin nasıl geçtiğini fark etmedikleri biliniyor. 18. yüzyıl sonlarında yetişen hayal küpü Emin Aga’nın bir söylediği muhavereyi bir daha söylemez diye şöhreti vardır. Muhavere bölümü Hacivat’ın Karagöz’den dayak yiyip kaçması, yalnız kalan Karagöz’ün “Sen gidersin de ben durur muyum. Ben de giderim evime bakalım ayine-i devran ne suretler gösterir” diyerek çıkması ile sona erer.

null

C. Fasıl: Oyunlara ad olan bölümdür. Karagöz oyunları isimlerini burada geçen olay örgüsünden alırlar. Karagöz ve Hacivat dışındaki diğer tipler ağırlıklı olarak bu bölümde perdeye gelir, kendilerini gösterirler. Basit entrikalarla oluşan düğüm yine bu bölümde çözüme kavuşturulur. Hacivat’ın Karagöz’e is bulması, Karagöz’ün kendisini zor durumda bırakacak isler yapması en çok kullanılan temalardır. Akışa göre kendi kılık ve şiveleri ile çeşitli tipler perdeye gelip giderler. Gelen her tip kendi müziği eşliğinde şarkısını söyler.

D. Bitiş: Karagöz oyununun en kısa bölümü bitiştir. Fasıl bölümü sona erdikten sonra Karagöz ile Hacivat perdeye gelirler. Burada kıssadan hisse söylenir. Gelecek oyunun adı, yeri ve zamanı konuşma arasında ilan edilir. Karagöz Hacivat’ı tekrar döver, bunun üzerine Hacivat, klasik sözü, “Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman” diyerek yukarı sola doğru perdeden ayrılır. Oyunu kapatan Karagöz’dür. “Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola! Bak yarın aksam ben sana neler ederim neler!” diyerek yukarı sağa doğru perdeden çekilir. Hayal perdesinde ışığın kararmasıyla oyun sona erer.

null

Karagöz oyun metinleri Kar-i kadim ve Nev icad olmak üzere ikiye ayrılır. Eski Karagöz oyunlarına (Kar-i kadim), yeni olanlara ise (Nev icad) denir.

Lületası

Lületaşının, beyaz, sarımtrak, gri ya da kırmızımsı ve mat renklileri vardır. Sertlik derecesi 2 – 2.5 olup, hafif yapışkan ve gözeneklidir. Toprağın 20-60-130 metre derinliklerinde, irili ufaklı yumrular halinde bulunur. Küçük yumrular, derinlere açılan kuyular ve kuyulara bağlı tüneller kazılarak toplanır. Bu kuyuların bir kısmı kuru, bir kısmı suludur. Sulu olan kuyuların tasları daha makbuldür. Pensilvanya, Güney Karolina, Utah, Meksika, Madrid, Nayirobi gibi değişik yerlerde de lületaşı üretilmektedir; ancak bunlar önemsiz ve düşük kalitededir. En kaliteli lületaşı Eskişehir’de bulunmaktadır. Kururken nem ve gazın içindeki artıkları bünyesinde tutma özelliği ile, çok uygun bir pipo malzemesi olduğu gibi, pek çok sanayi dalında kullanılan iyi bir absorban, filtre, yalıtım ve dolgu malzemesidir. Yıllardır sanayide, vazgeçilmez bir madde haline gelmiştir. Ağızlık, pipo, süs eşyası ve otomobil boya sanayiinde kullanılır. Porselen hamuruna, böcek ilaçlarına, pudra ve leke çıkartma ilaçlarına katılır.

null

Jeolojik olarak üç kademe halinde teşekkül etmiştir:

Birinci sıralık: Kumlu-killi toprak arasında 10-14 m. derinliklerdeki cevherdir.
İkinci sıralık: 40-60 m. arasında oluşur. Killi seviyesinde teşekkül eden cevherdir.
Üçüncü sıralık: Kongremera serisinde teşekkül eden en kaliteli lületaşı serisidir ve bu da 80-130 m. arasında topografyaya uygun olarak teşekkül etmiştir.

null

Diğer lületaşı cinsleri ise; parçapamuklu, daneli dökme, birim birlik ve cılızdır.

Eskisehir’de lületaşı çıkartılan yerler ise: Sarısu, Yenisehir, Türkmentokat, Gökçeoglu, Karaçay, Söğütçük, Sepetçi, Margi, Nemli, Kümbet, Yeniköy, Kepertepe, Karahöyük ve Basören’dir.

null

null

1978-1987 yıları arasında lületaşı pipo ihracatı, yılda 800-900 bin dolar getirmiştir. Pipo dışında, satranç takımı, bilezik, kolye, küpe gibi mamullerin ihracatta payı büyüktür. Alıcı ülkeler, ABD, Avusturya, Hollanda, Belçika ve Almanya’dır. Günümüzde, yılda en az 1-1.5 milyon dolarlık ihracat yapılmaktadır. Bunun yanında yurdumuza gelen turistlere de işlenmiş lületaşı satılarak, Türkiye ekonomisine fayda sağlanmaktadır.

null

Halıcılık

Hereke’de halıcılığa ilişkin ilk çalışmalar, 1891 yılında Hereke dokuma fabrikası’na Gördes, Demirci ve Sivas’tan getirtilen ustalarla başladı. Bu ustalar çevre köylerde bu sanatı öğretti ve halıcılık kısa sürede yaygınlaştı. Saray halıları ve yabancı devlet adamlarına armağan edilecek değerli halılar burada dokunmaya başladı. Özellikle 1943′ten sonra Hereke halıcılığında büyük bir canlanma görüldü. Önceleri Gördes, Demirci türü halılar dokunurken daha sonra Uşak, Gördes, Bergama ve Saray halıları örnek alınarak özgün motifler oluşturuldu.

null

Hereke asıl ününü ipek halılarla yapmıştır. Bursa ipeğinden dokunan bu çok değerli halılar yurtiçinde ve yurtdışında kolaylıkla alıcı bulmuşlardır. İpek Hereke halılarında santimetre karede ortalama 100 düğüm bulunur. Çok ince ve çok değerli olan bazı halılarda santimetre karedeki düğüm sayısı 400′ü geçmektedir. Bu halılarda gül, karanfil, lale, erik ağacı motifleri çoğunluktadır. Kimi halılarda çerçeve içine alınmış eski harfli yazılara ya da çiçek motifleri arasına yerleştirilmiş hayvan motiflerinden oluşan değişik kompozisyonlarda bulunur.

null

null

null

Hereke halıları büyüklüklerine göre küçük yastık (25 x 40 cm.), yastık (60 x90 cm.), seccade (120 x180 cm.), karyola (150 x225 cm.), kelle (200 x 300 cm.) gibi değişik adlar almaktadır.

null

1970′li yıllarda özel sektörün ipek halıya yatırım yapmasıyla hızlanan sektör 1980′li yıllarda zirveye varmıştır. Fakat 1990′li yıllarla birlikte gerek bazı kişilerin isin sanat yönünü bırakıp sadece para yönüyle ilgilenmesi, gerekse yurtdışında dokunan kalitesiz halıların Hereke halısı adı altında piyasaya sürülmesiyle halıcılık sektöründe belli bir gerileme söz konusudur.

Bakırcılık

null

Yapılan araştırmalar, Anadolu’da bakırcılığın gelişiminin, çok eski tarihlere dayandığını, bakır cevher yataklarının eskiden beri isletildiğini doğrulamaktadır. Anadolu sanatında önemli bir yeri olan bakır, süslemeye de çok elverişli bir madendir. Günlük kullanımda kap-kacak, takılar, miğferler, kapılarda, kapı süslemelerinde, yapı unsuru olarak kullanılmıştır. En çok kullanılan maden bakırdır. Bakır kap yapım teknikleri; dövme, dökme, sıvama (tornada çekme), preste basma olarak dört çeşittir. Günümüzde en çok kullanılan maden isleme olarak bakır, kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir.

null

null

null

null

Kaligrafi: Türk Hat Sanatı

Türk hat sanatını yaratanlar, inançlarını, derin ve renkli kişiliklerini, yazıya getirdikleri yeniliklerle bütünleştiren sanatçılardı. Aynı zamanda yasadıkları çağı özümsemiş, engin kültüre sahip alçak gönüllü ve bilge kişilerdi. Örneğin Aklam-i Sitte (Alti Kalem’in) yaratıcısı Yakut, İslâm hukuku uzmanı, sair ve yazardı. Yazıda o gün için ilk olan okunaklı ve hoş kompozisyonlar oluşturarak kaligrafi tarihine geçti. Yazıya estetik, akıcı ve canlı bir yapı kazandırarak yazının temellerini de oturtmuş oldu. Yakut, Osmanlı hattatlarını etkiledi ve kendine özgü bir ekol yarattı. Yazı sanatında “sülüs” ve “nesih” yazılarının estetik kurallarını ise Seyh Hamdullah’a borçluyuz. Yazı onunla sanat düzeyine yükseldi, yalın, güzel ve estetik bir bütünlüğe ulaştı.

null

Yazıda bir diğer önemli kaligraf da Ahmet Karahisarî’dir. Karahisarî’nin ekolü ise bugünlere dek uzanmıştır. Aklam-i Sitte’nin ikinci şeyhi ise Hafız Osman’dır. Olgunluk döneminde yazdığı nesihlerdeki güç ve etki onlara kıvılcımlı nesih denilmesine neden olmuştur. II. Mahmut’un hocası olan Mustafa Rakım Efendi güzel sanatların diğer dallarında da yetenekli olan, “celi” ve “sülüs” stiline ve tuğraya en uyumlu ve mükemmel formunu veren yenilikçi bir kaligraftir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında hat sanatı alanında eser veren ve adı anılmaya değer III. Seyh ise Mahmud Celalüddin Efendi’dir. Sanatçı olağanüstü yaratıcılığını ve ustalığını yansıtan pek çok yapıt ortaya koymuştur.

null

Görkemli tarihimiz, uzun geçmişimizde yalnız bas yapıtların yaratılmasına tanık olmadı kuskusuz. Devletimizin uzun süren savaş yıllarında, geçirdiği dramatik dönemlerde kimi kopukluklar olmasına karsın gelenek etkisini yine de sürdürmüştür. Bu iklimde yaratılmış pek çok seçkin ürünün dünyanın pek çok yerine dağılmış gibi görünmesine karsın yine de en büyük hazine Topkapı sarayında yasamakta ve ağırbaşlılıkla günümüz kültür ve sanatını beslemeye devam etmektedir. Çağdaş grafik tasarıma baktığımızda Ebüzziya Tevfik ve Emin Barin gibi güçlü köprülerin atıldığını ve Ihap Hulusi Görey, Sait Maden, Mürside İçmeli, Mengü Ertel, Aydın Erkmen, Savaş Çekiç gibi kimi grafik tasarımcılarının daha sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi geçmiş kültürümüzden kopmadıkları, bilinçli arayış ve seçimlerle bu köprüyü kurdukları anlaşılacaktır.

null

null

null

Asırlık Ağaçlar

Asırlık Ağaçlar

İnce gövdesi, zayıf dalları ve az sayıdaki yaprakları ile asırlık ağaçlara gıpta eden bir fidanın öyküsüdür, her insanın yaşamı. Kökündeki cevher aynıdır asırlık ağaçlarla ama o bilmez, sadece dışarıdan gelecek suya, topraktan aldıklarına ve güneşe bakar. Bir an önce büyümek ister; dallarını göğe uzatmak, yolculara gölge olmak, muhteşem görüntüsüyle herkesi etkilemek, kuşlara yuva olmak ister.

Baharda ekilmiştir, yazın güzelliğine şahit olmuş, henüz kışı görmemiştir. Ve sonbahar kendisini gösterdiğinde, sararan yaprakları canını sıkar. Yoksa büyümeden ölecek midir? Rüzgar ne kadar da çok sallar, sanki kökleri çıkıverecektir topraktan. Derken bir el uzanır imdadına, destekler çakar etrafına.

Sararıp dökülen yapraklarına engel olamaz ve köklerinin zayıflığını fark eder. İşte o zaman anlar toprağın altının, üstündeki kısımdan daha önemli olduğunu:üsteki kısmının sağlam ve güzel olması için, altındaki kısmın güçlendirilmesi gerektiğini. Görünen hayatın, görünmeyen hayata sımsıkı bağlarla bağlandıkça güçleneceğini ve güzelleşeceğini anlamış olur. Yoksa görünen hayat bir kaç aylık, bir iki mevsimlik tecrübe ile sonlanacaktır.

Köklerini derine uzattıkça tatmadığı suları tadan fidan daha da büyük, güçlenir ve bahar geldiğinde gökyüzüne uzatacağı fazladan dallara sahiptir artık. Yaprakları da artar. Hatta çiçek vermeye de başlamıştır. İşte o zaman toprağın altının, üstünden çok daha fazla önemli olduğuna bir kez daha şahit olur, daha da uzatır köklerini derinlere. Çiçekleri bu kadar az olmamalıdır.

Güzelliği, güzelleşmeyi sevdikçe büyüyen fidanın şahit olacağı daha çok şeyler vardır aslında. Çiçekleri bu yaz minik ve kısa ömürlü olmuştur. Bir kış daha geçer. Çiçekleri çoğaldığı gibi meyveye dönüşenleri de olmuştur. Meyve verebilmek, varlığına daha bir anlam katar. Oysa henüz meyvenin olgununu üreteceğini bilmiyordur. Ham bir meyve vermek bu kadar mutlu kılarsa, bir sürü ve olgun olgun meyveler vermek kim bilir ne güzeldir diye düşünür. Daha azimle köklerini uzatır durur. Kökleri derinlere daldıkça büyür, güçlenir, güzelleşir.

Bir bahar mevsimi, iki sevgili gelip gövdesine yaslanır, otururlar saatlerce. Bu güzel sevgiye şahitlik eder. Köklerinin önemini anlatmak ister gençlere, varlığıyla ibret olmak ister onlara. Gençler dinlemezler, üstelik kalkıp birde gövdesine adlarının baş harflerini kazırlar. Büyük olmanın olgunluğuyla ses çıkarmaz ve kendi kendine yarasını sarmayı da öğrenir. Yine de izini yok edemez. Bir şey daha anlar ki, dışarıdan gelen izler kendi varlığının nelere şahit olduğunun bir göstergesidir aslında ve daha da olgunlaşır.

Bitmez fidanın büyüme öyküsü. Daha kim bilir nelere şahit olacak. Genişleyen çapıyla hangi canlılara yuvalık edecek. İçi boşalsa bile, derinlere uzattığı kökleri sayesinde ayakta kalmayı öğrenecek ve öğretecek okumayı bilenlere. Bitki kökleri yardımıyla toprağın derinliklerini araştırır ve yiyeceğini temin eder. Kök uçları gayet narin yapılı olup bir nevi koruyucu kılıfla kaplıdır. Toprağı bir tirbuşon gibi helezoni hareketlerle deler. Küçük bir ot parçası gelişebilmek için bir mevsim esnasında toprağa tam 84.500 kök ve bir milyona yakın kök kılı salıverdiği tespit edilmiştir. Buna göre mesela yaşlı bir meşenin kök sistemi ne şekildedir? Ağacın toprakaltı kısımları da, tıpkı toprak üstündeki gibi, gövdeye tekabül eden bir ana kökle buna bağlı muhtelif büyüklükte dallardan ibarettir. Bu dalların uçlarından binlerce filiz ve milyonlarca kök kılı fışkırmıştır. Kök kılları, kılcal borucuklardır. Ağaç su ihtiyacını bunlar vasıtasıyla temin eder. Geri kalan kısımları su geçirmeyen bir yapıdadır. Onun için ağaçları sularken gövdenin dibini su ile doldurmanın faydası yoktur. Bilakis hortumu en dıştaki dalların altına doğru çevirmelisiniz. Toprakta kök kıllarının en sık bulunduğu kısım buralara tesadüf eder.

Manevi Asansörler

Suyun gövde boyunca yukarılara kadar çıkması nasıl mümkün olmaktadır? Botanikçiler bazı boyalar yardımıyla suyun çizdiği yolu takip etmişlerdir. Ağacın iç kısmı ,çok ince selüloz borucuklarından ibaret bir nevi tulumba şebekesiyle örülmüştür. Bu borucuklar kök uçlarından yaprak damarlarına kadar giderek topraktan alınan suyu bitkinin her tarafına naklederler. Suyu yukarı çeken kuvvetlerin başında yapraklardaki gözenekler vasıtasıyla vuku bulan terleme hadisesidir. Asırlık bir gürgen terleme ile günde takriben 50 litre su buharlaştırır. Bu da topraktan altı ayda 10 ton su çekebilecek bir kuvvet meydana getirmek demektir. Suyun yükselmesine tesir eden diğer iki kuvvet ise kılcal borulardaki suyun kohezyonla çekilmesi ve kökte meydana gelen basıncın suyu yukarı itmesidir. Bitkiye lazım olan suyun köklerdeki yapraklara kesintisiz olarak nakledilmesinde üç fiziki kuvvetin birbiriyle ittifak içinde aciz bitkilerin yardımına koşmalarının sebebi ne olabilir?

Uzun Ömür

Ağaçların ömrü insanlarınkinden çok daha uzundur. İnsan, hayatı boyunca durmadan kendini yıpratır, halbuki ağaçlar topladıkları kuvvetle seneden seneye büsbütün sağlamlaşırlar. Bir ağacın büyüklüğü ve yaşı için muayyen bir hudut yoktur. Meksika’da Ouaxaca şehri yakınında dev bir selvi bulunmaktadır. Ağacı kuşatabilmek için etrafında 24 kişinin halka olup kollarını açması lazımdır. Bir ormancılık uzmanının tahminine göre ağaç 10.000 seneliktir.

Ağaçların Kucaklayışı

Ağaçların büyümelerine engel teşkil eden cisimlere karşı hareket tarzları da dikkate değer. New York’ta Watertoo bir çiftlikte yeni yetişmekte olan bir kayak ağacı vardı. 1861 yılında çiftlik sahibi harbe giderken, orağını ağacın bir dalına asmış ve kendisi dönünceye kadar kimsenin buna dokunmamasını söylemişti. Adam harpte öldü ve ağaç zamanla büyüyerek çeliğin etrafını kapladı. Şimdi her yıl “milli anma günü” nde bu ağaç altında bir tören yapılıyor. Çok defa bir ağacın gövdesi içine gömülmüş mermi, sapan demiri veya geyik boynuzu gibi cisimlere tesadüf edilir. Fakat Kaliforniya’da Manposa eyaletinde bir çiftlikteki çam ağacının içinden çıkarılan bir kitap epey hayreti mucip olmuştur. 1924’te bir Üniversite talebesi ağacın gövdesinde gördüğü kabarıklığı çakısıyla delince kitabın küçük bir nüshasıyla karşılaşmıştır.

Büyüme Belgesi

Ağacın büyüme kuvvetini veren “kambiyum” denilen bir hücre tabakasıdır. İnce bir dal parçasını tırnağınızla kazıyınız; kabuğun altında yeşil renkli bir kısım göreceksiniz, işte “kambiyum” budur. Gayet ince ve narin yapılı olan bu tabakanın başlıca vazifesi hücreleri ikiye bölmektir. Bölünen hücrenin yarısı gövdenin ortasındaki odun kısmına ilave olunur; diğer yarısı ise yeni kabuk tabakalarının teşkiline yarar.